0.6

3K 339 203
                                    

"Canımı yakıyorsun!"

Beni duymuyordu bile. Elinin arasına aldığı bileğimle sadece durmaksızın çekiştiriyordu. Aptal gibi ondan kaçmaya çalışmıştım. Cidden psikopatın tekiydi! Ondan nasıl kaçabilirdim ki?

Uçaktan indiğimiz gibi havaalanından çıkmış ve bir taksiye binmiştik ve sonucunda adını dahi bilmediğim San Diego sokaklarında yürüyorduk. Daha doğrusu o beni peşinden sürüklüyordu.

Havaalanında iken kaçmayı düşünmüştüm ama sonra bunun aptalca bir fikir olduğunu fark edip vazgeçmiştim. Kore'den Amerika'ya kaçarken beni uçakta yakalayan adamdan aynı havaalanında mı kaçacaktım? Saçmalık.

İki katlı bir evin önünde durduğumuzda cebinden çıkardığı anahtar ile bahçedeki demir kapıyı açtı. Kelepçe misali bileğimi saran güçlü eli yüzünden sadece peşinden ilerleyebiliyordum. Evin kapısına geldiğimizde diğer eliyle anahtarı deliğe soktu, çevirmeye çalıştığında kapı açılmamıştı. Nedenini biliyordum, iki elini kullanması gerekiyordu. Bir eliyle de kapı kolunu tutup kendine çekmesi gerekti. Ama o inat yaparak hala daha tek elle açmaya çalışıyordu. Kendini ne sanıyordu acaba?

"Bileğimi bırakıp kapıyı açabilirsin. Buradan sonra kaçma imkanım varmı sence? Azıcık mantıklı ol."

Maskesinin ardından gülme sesini duyduktan sonra bileğimde ki baskı yok olmuştu. O kapıyı açarken bende diğer elimle kızaran bileğimi ovdum. Kene gibi yapışmıştı resmen!

"Konu sen olduğunda beynimin mantıklı tarafı işlevini yitiriyor."

Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı alayla salladım. "Bence konu ne olursa olsun beyninde mantık adına tek bir kırıntı bile yok."

Açılan kapıyı itekledi ve bana döndü. Koyu kahve gözlerini üzerime dikerken, "Bir şey mi dedin Roseanne?"

Duyduğunu biliyordum neydi bu hareketler?

Daha konuşmadım ve onun arkasından içeriye girdim. Gözlerimi saniyelik açıp kapatmıştım. Evin içinde siyahtan başka renk yoktu. Siyah aşığı falan olabilir miydi? Ciddi anlamda duvarlar bile siyahtı. Her şey siyahtı. Fazla bakınca gözümü bile acıtmıştı.

Sırtında ki çantayı koridorun ortasına bıraktı ve hala maskesini çıkarmadan bana döndü. Eliyle koltukların olduğu salonu işaret ediyordu. "Şöyle geç, birazdan geleceğim." Başımı sallamaktan başka çarem olmadığını bildiğim için onaylayarak gösterdiği yere doğru ilerledim.

"Sakın kafanda saçma sapan planlar kurmaya da kalkma."

Arkamdan gelen sesine karşı sadece göz devirmiştim. Kendisi dünyanın sahibiydi ya, tabii kaçamazdım ondan. Pabucumun psikopatı!

Salonda duran üçlü koltuğa geçip otururken çantamı yanıma aldım. Arkamı dönüp baktığımda mutfakta bir şeyler ile uğraştığını görmüştüm. Bıçağı koyduğum gözü çaktırmadan kontrol ettiğimde hala orada olduğunu gördüğüm gibi fermuarı kapattım.

Şu anlık bir plan yapmayacaktım. Evet onu tanımıyordum ve çok fazla endişeliydim ama bana bir zararı olmaz diye düşünerek bir nebze de olsa avutuyordum kendimi. Şimdilik sadece yanında kalıp amacının ne olduğunu anlamam gerekiyordu. Gerekirse ona güvendiğimi düşünmesini sağlayıp daha sonra bir şekilde kendimi kurtaracaktım.

Elinde ki iki bardakla buraya geldiğinde önümde ki sehpaya bir tanesini bırakıp kendini karşımda ki tekli koltuğa attı. Hala maskesini çıkarmamıştı. Her şey bir yana nasıl göründüğünü merak etmiyor değildim.

Önüme bıraktığı bardakta ki siyah içeceği elime aldım ve burnuma doğru yaklaştırdım. O anda kahkaha sesi doldurdu odayı.

"Sana aşık olan bir psikopatın seni zehirleyeceğini mi düşünüyorsun gerçekten?"

Kola olduğunu anladığım gazlı içecekten bir yudum aldım. Boğazımda ki kuruluk gitmişti.

"Bana aşık olan bir psikopata hiçbir konuda güvenmiyorum sadece."

Başını beni onaylayarak salladı ve yüzünde ki maskeyi çıkardı. İçten içe sonunda demiştim. Gördüğüm kadarıyla yakışıklı bir görüntüsü vardı. Yaptıklarının aksine dışarıda görsem sadece serseri tipli bir yakışıklı deyip geçerdim. Ama o bunu aksine gerçekte insanları sebepsiz yere öldüren takıntılı bir manyaktı.

"Şu an bu görüntümle uyuşmayan karakterimi düşünüyorsun değil mi?" Hiçbir şey söylemeden önümde ki bardağı tekrar elime aldım. Yavaş yavaş yumdumlar alarak vakit geçiriyordum.

Ayağa kalktığını gördüğümde gözlerimi ona çevirdim. Adımları bana doğru yaklaşıyordu. Bir şey yapmazdı, hayır ya yapmazdı. Sonuçta kim aşık olduğu kadına zarar versin ki?

Tam önümde durduğunda elimde ki yarısı dolu bardağı sıkıyordum sadece. Tek elini yanımda ki koltuğun başlığına dayayıp üzerime doğru eğildi. Odunsu bir koku burnumu doldururken nefesimi tutmuştum.

Korkudan kalbim göğsümü yaracak gibi atıyordu. Sakin ol Roseanne!

Boşta duran eli kulağımın arkasından çıkardığı saçıma gitti. Eline aldığı tutamı burnuna götürdüğünde kendimi sıkmaktan canımın yandığını fark ediyordum.

Kahvelerini bana dikti. Koyu kahverengiydi gözleri. Acı kahve hissi vermişti bakınca. Yakından bakınca aklıma gelen tek şeydi.

"Benden korkma Roseanne. Senin uğruna dünyayı yakabilecek bu adamdan korkma."

Fısıltı tonuyla konuştuğunda bilerek nefesini yüzüme üflemişti. Sıkmaktan birazdan elimde kırılacak bardağın varlığını hissettiğim gibi nefesimi verdim ve hafifçe gülümsedim.

"Senden korktuğumu da nereden çıkardın?"

Elimde ki bardağın içinde ki sıvıyı yüzüne fırlattığım gibi omzundan iterek gerilemesini sağladım. Açılan boşlukla ayağa kalkıp üst katın merdivenine yöneldim.

"Sen benden kork. Uğruna dünyayı yakabileceğin bu kadın hiç düşünmeden senin kalbini paramparça edebilir."

oy sınırı, +45 yorum sınırı, +40

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

oy sınırı, +45
yorum sınırı, +40

bölüm için bir emoji bırakın 💁🏻‍♀️

ve en önemlisi düşüncelerinizi yazmayı unutmayın, sizi seviyorum ❤️

Mi Piace il SangueWhere stories live. Discover now