19| fırtına eşiği

3K 197 64
                                    


Ellerim elleri arasında birikiyor, ellerimi koyacak yer buluyorum onda. Ellerim bir kimsesizlikte sallanmıyor artık, saklanacak yer aramıyor. O bana güzel gelinciğim diyor, aydınlanan kalbiyle beni de ısıtmak istiyor. Güvenmek istiyorum ona ve sözlerine. Ömer Muaz, Ömer Muaz, elli yedi gündür ve sonrasında artık ellerim sahipsiz değil, demek istiyorum.

Dediğin gibi O'nun ipine tutunmaya çalışıyorum.

Sargılı ellerimi öpüyor Ömer Muaz, parmaklarımın arasına saç tutamları değiyor. Çekinmeden dokunuyorum bu sefer. Ellerim de özlemiş olmalı onları sevmeyi. Dudağının kenarında güneşler açtı şimdi, bana gülümsüyor.

Lapa olmuş pilavı ve Muaz'ın devamını getirdiği salatayı yedik. Ardından Ömer Muaz, kaynattığı ıhlamuru içirdi bana. Benden buseler de çaldı utanmadan. Yanaklarımın kızarıklığını hastalığıma yordu, oysaki baştan aşağıya oydu sebebi.

Kendimi bir nebze daha iyi hissettiğimde ilaçlarımı da aldım. Namazımı kıldıktan sonra yer yatağına yeniden girdim. Sırtımı destekleyip gözlerimi kapattım. Uyku iyi gelecekti bu sefer. Unutacaktım, iyileşecekti yaralarım. Buna inandım.

Ömer Muaz koridorun ışıklarını kapattı. Başımıza bir gaz lambası getirdi. Onu yaktı. Perdeler zaten çekikti. Yana kaydım ona yer açarak. Dizlerini örttü, elinde beni Ankara'dan yollamadan önceki günlerde bana hevesle aldırdığı dergi vardı. Okumamıştım ki. Okumayacaktım. Güldürerek aldığını ağlayarak okumayacağımı söylemiştim ona.

Zaten o süre boyunca ona o kadar kızgın ve kırgındım ki hiçbir kitabını okumadım. Fark etmiş olmalıydı. Düzeni severdi ve biri o düzeni karıştırdığında anında bilirdi. Birkaç kere yaşamıştık bu durumu. Hafızası kuvvetliydi.

Omzunun üzerinden ona baktığımı görünce "Birlikte okuyalım mı?" diye sordu. Evet onu affetmeye çalışıyordum ama o dergiyi okumayacaktım. O dergiyle kalbimi kırmıştı. Sebeplerini de anlamaya çalışıyordum artık ama içim hâlâ gücenikti o konuda. Okuyamazdım işte onu.

"Sen oku," dedim yorgunca. "Ben uyuyacağım."

"Dokunmadın değil mi hiçbirine?" dedi anlar gibi. "Hayır," dedim. "Konuştuk ama bu durumu, şimdi birlikte okuyalım, aşalım bunu," deyince hislerim kalbime baskı yaptı. "Ben beni ağlatarak bırakmanı da unutmadım, sadece seni anlamaya ve bunları görmezden gelmeye çalışıyorum Dağlı. Lütfen sen de üzerime gelme bu konuda."

"Anlamadık mı birbirimizi?" diye sordu bana dönüp. Yattığım yerden kaldırdı beni. Bağdaş kurdum onun gibi.

"Ben seni dinledim yalnızca, anlamaya çalıştım. Sadece o dergiler bana kötü şeyleri hatırlatıyor artık. Zorlamanı istemedim."

"Ben de bunu da aşalım istedim," dedi kaşlarını kaldırıp. "Bazı şeyler kolayca aşılmaz, senin de dediğin gibi zamana ihtiyacı vardır. Sen bana güzel şeyler bıraktığın gibi, kötü şeyler de bıraktın Ömer Muaz. Ben şimdi onları görmezden gelmeye çalışıp senin iyi yönlerine odaklanmaya çalışıyorum. Ne kadar becerikli olduğum muamma tabii ama..." elimi uzatıp yanağına dokundum. "beni anla, kolayca yapamam istediklerini."

MenevişWhere stories live. Discover now