29| yaşamak üzerine

2.3K 159 114
                                    

Bazı satırlarda ben varım, sahip çıkın onlara.

Yazdıklarınızı es geçmiyorum, sizden de ricam odur.🌸

Finalde görüşürüz.

Ben bir gün büyümeliyim ve bir paragrafın en afili cümlesi olmalıyım. Peki bir sonun başlangıcı mı? Hayır, daha çok bir başlangıcın devamı gibi. Belki sonun ta kendisi. Buna tekabül eden kaç kelime var heybemde? Saymadım. İnsan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyor açıkçası, yaşıyor öylece. Peki farkında olmadan geçen bir ömrü insan yaşamaktan sayabilir mi? Ben, sayamadım. Sordum ama. Güzel bir son yazabilmek için insanın kaç kelimeye ihtiyacı var? Heybesinden kaç kelimelik hakkı var buna? Peki ya cesareti? Ben bir gün yaşamalıyım, doya doya ve hakkını vererek. O gün demeliyim ki ben sahiden yaşamışım. Bana bir yaşamak uğramış bir yerlerde. Dokunmuş kanatlarıma. Gözlerime esmiş, ışıl ışıl yapmış beni. Bu sefer bilincindeyim. Bir yerlerde ben de nefes almışım. Hakkını vermişim bu işin, üzerime çok da yakışmış hani. Yaşamak, şimdi nefes almakla kol kola bir kardeş gibi yanı başımda yürümüş, ben izlemişim. Bahar, artık çiçekli gömleğimin yaka iğnesi.

Göz kenarlarımdaki kırışıklıktan artık utanmıyorum. Sürekli kaşlarımı çatık unutmanın insanlara verdiği huzursuzluğu artık düşünmüyorum. Dudaklarımda eğreti durduğunu sandığım gülüşü artık usta bir tavırla ehlileştirerek kendime saklıyorum. Kimseyi memnun etme çabasına girişmiyorum mesela. Kendimden utanmıyorum artık. Gülmek istersem gülüyorum, gitmek istersem gidiyorum, bir omuz istersem kendime yaslanıyorum. İçimden gelmeyen hiçbir şeyi yapmıyorum artık. Şartlar nasıl da müsait. Hayır, hiçbir zaman böyle bir anı yakalayamadım sanki. Yaşamak sen misin? Gözlerime değen dokunuşunu hissediyorum. Sen şimdi benim misin? Sahiden kollarını mı açtın bana? Hoş geldin, nasıl özlemişim seni. Boğazımdaki yumruyu çözdüğün için teşekkür ederim.

Sahiden olsaydı tüm bunlar, tam bana göre olacaktı tüm yaşamaklar.

Büyüyorum ama sahiden ne zaman geçecek, bilmiyorum.

Geçeceğini söyleyen birini biliyorum ama. Bana bütün yaralarımla kendimi kabullenmeyi öğreten bir adamı tanıyorum pek yakından. Şimdi solgun yüzüyle, kapalı gözleriyle ve avuçlarım arasına aldığım elleriyle bir hastane köşesinde, ona hiç de yakışmayan hastane kıyafetleri içerisinde uzanıyor. İstiyorum ki ondan çalınan yaşamak da ona geri verilsin ve biz el ele bir baharı karşılayabilelim. Bizi hatırlasın tümüyle. Bizi biz yapan, kendi kurduğumuz dünyada, kendimize biçilen geçmişimizi getirsin gözleri önüne.

Ömer Muaz, yaşasın mesela. Kapalı gözlerini açsın ve merhaba desin bana. Allah'ım, iyileştir onu. Ben sana sığınmayı artık öğrendim ama onu da ayrı koyma benden.

Dudaklarıma sinen ıslaklığı sildim usulca. Bileğindeki nabzı yokluyordu parmaklarım. Delik deşik olmuş, yeşil damarları gözüken beyaz tenine baktım. Ardından kafasındaki sargıya düştü bakışlarım. Kafasını düşerken yere çarpmıştı. Tomografi sonrası doktorun dediği hiçbir şeyi şu an hatırlamıyordum. Bekleyeceğiz sadece. Şu anlık müşahede altında tutmakta fayda var.

Oturduğum küçük koltuk epey rahatsız edici. Karnıma arada sızılar girse de görmezden gelmeye çalışıyorum. Birkaç saat önce yediğim serum ayakta durmama yetiyor. Başım dönüyor, midemde ise tuhaf bir yanma var. Yüzümü Muaz'ın eline yaslayıp her şeyi unutmak istiyorum kısa süreliğine. Gözyaşlarım avucunun içine ılık ılık süzülüyor. O esnada uykuya dalıyorum.

MenevişWhere stories live. Discover now