21| mahşer uğultusu

2.5K 172 107
                                    


Ben bir yerde kaybolmuştum, oradan kurtulmamı söyleyen bir sesti Muaz'ın sesi. Aslında ben ona bir çocuk muhtaçlığıyla bağlanırken görememiştim fakat şimdi şimdi anlıyorum. O, bir vesileydi. Ben yanlıştım, yanılmıştım ve o eli gönderen Allah'tan başkası değildi. Ben çok beklemiştim onu, ümidimi de kesmiştim fakat dedim ya yanlıştım, yanılmıştım.

Muaz'ın yüzü gözlerimin önüne seriliydi. Yine bütün teslimiyetini kuşanmış, umudu yakasına iliştirmiş, güneşli günlerin inancıyla beni de kuşatmıştı.

Günler geçti, biz birbirimizi ayağa kaldırmaya çalıştık. Hamile olmadığımı öğrendiğim o günde de epey teselli etti beni. "Değilmişim," dedim hayal kırıklığıyla. İçten içe ben de istemişim. Sonradan fark ettim. Yüzümü avuçları arasına aldı. Alnıma dudaklarını bastırırken kollarımı beline sardım üzüntüyle. Yüzümü göğsüne gömdüm. "Olsun," dedi hafif bir sesle. "Neyse ki nasip diye bir şey var. Ben beklemeyi biliyorum, biliyor musun?" Kollarını sarmıştı gövdeme. "Ama ben sanmıştım ki," diyecektim mırıltıyla. "Nasip güzel gelinciğim," dedi benim yerime.

"Ömer Muaz Dağlı," dedim başımı kaldırarak. "Artık dua edebilirsin çünkü," yutkunup devam ettim. "Ben o ağacın altında ikimiz için iki güzel çocuk dilemiştim Allah'tan."

"Ah," dedi bir an, vurulmuş gibi. "Hastanede o kadar kızmıştın bana ikiz çocukları görünce ama sen de istemişsin işte önceden."

Omzumu silkip gövdesine sarıldım. Sıcacıktı. "Korkuyordum önceden ama şimdi ben de olsun istiyorum artık."

"Bir toparlanalım," dedi fısıltıyla. "Sen iyi ol, saralım birer birer yaralarını. En çok ben istiyorum, unutma."

Elimden tuttu benim. Gövdesinden ayrıldım. Sobanın yanına çekti bizi. Sırtını mindere yaslarken beni de yamacına aldı. "Ne gördün o ağacın altında, ne hayal ettin?" dedi esenlikli bir ifadeyle. Yüzü de tertemizdi. Çıplak ayaklarıma avucunu dokundurdu. Lavaboda epey süre oyalanınca ayaklarıma hemen çorap giyememiştim. Ayaklarım büzüldü avucunda. Dizinde otururken elimi gömleğinin düğmesine götürdüm oyalanmak için. Göz altına bir buse kondurdum. Orada küçük bir nokta vardı belli belirsiz. Bakışına güzellik katıyordu.

Bu birkaç gündür epey çekinmeden onu süzmüştüm de.

Elmacık kemiğine de bir buse kondurduktan sonra gömleğine baktım. Üzerindeki kahverengi oduncu gömleği pek yakışmıştı omuzlarına. Kazak olsaydı ben giyerdim ama o kadar da göz dikmemeliydim giysilerine.

Onu bu kadar sevmemin bir diğer sebebine gelirsek ise o bu sıralar bana kendini açmakta sakınca görmezken, adımlarını çekinmeden atarken bana artık ben de onu görmezden gelemiyorum. Ufak bir şey yaptığında hemen onu sevmek istiyorum. Belki bir küçük buseyle, içten gelen bir sözle. Olsun yapayım, ne kaybederim ki. Bizim birbirimizden başka kimimiz var.

MenevişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin