27| dört çeyrek

1.9K 139 216
                                    

Meneviş'in belki de en uzun bölümü. Lütfen hissettiğiniz her satıra minik de olsa bir şeyler bırakın. Ben çok hissederek yazdım, umarım sizin de kalbinize değer. Bitirdiğinizde aşağıda buluşalım.🌻

Kaybetmek, uçurum kenarı bir yerde bütün ümitlerimizin kurban edildiği bir dava. Yargısı da yargıcı da O iken, boynu büken kalbin tatminsizliği ve kabullenemeyişi. Belki de imtihan asıl burada başladı bütün insanlık için. Kim neyden ne kadar fedakârlık gösterdi, kim nasıl bir teslimiyetle yetindi? İnsan sınavların denediği, kimin de yanıldığı -fakat kazanmak bu belki yanıltıcı- bir zamanda daima bir şeylerin boyunduruğu altında kalmaya mahkûm. Yaşamak bunun neresinde derseniz, yirmi küsür yıllık yaşamımda buna ben de cevap bulmuş değilim. Yaşamak dersem eğer, bir ucundan tutagelesin. Belki o zaman bir anlam sarar da seni, imtihanlarına gülümseyiverirsin.

Gözlerinde yaşam çırpınan bir adam tanıdım. Bir o kadar da bu köhne düzende yer almak istemeyen yanıyla buradan değilmişçesine kahvelerine durgunluk veren o hâlini sarmak istedim.

Belki ben güçsüzüm. Az yol yürüdüm, çok yoruldum belki ama onda beni dinlendiren bir şeyler var. Devam etmemi söyleyen, bana güç veren, ümidimi besleyen bir yan var Ömer Muaz'da.

Sarsıldım sözleriyle. O gece bana söyledikleri üzerine epey vakit düşündüm. Ben nasıl tutabilirim Ömer Muaz'ı, planların üzerinde bir plan varken? Onun isteklerine nasıl karşı koyabilirim? Üstelik benim elimde değilken.

Gitmesin mi istedim? Gitmesin. İhtimaller üzerine konuşmayı bıraktım. Ne yaşanacaksa yaşanır. Engel olamam olacaklara. Ama kıymet bilebilirim.

Kaybetmek, bende bir tür kabus oluverdi. Üstesinden gelmeye çalışıyorum.

"Menekşe?"

İçeriden seslenen Muaz'la dikkatimi ona verdim. "Menekşe, bi' gelsene. Şu kazağımı bulamıyorum."

"Hangi kazağı?" dedim mutfak kapısından.

"Yahu gelsene, bir bak kadın gözüyle."

Sanki bilmiyorum senin derdini. Ne kadar temiz, düzenli bir adam olduğundan da hiç haberim yok.

Ellerimi kuruladım ve yanına vardım. Dolabın önünde durmuş içine bakıyordu. "Hangisini arıyorsun?" dedim. Kaşlarını kaldırdı. Elleri saçlarını karıştırdı. Uzun ince parmaklarını saçlarından indirdi. "Dün giydiğimi," dedi mırıltıyla. Ellerimi dolaştırdım katlı kazakları arasında. Baktım, yoktu. "Çamaşır sepetindedir belki," dedim ben de. "Öyle mi?" dedi. "Hay Allah." Kıvranıyordu ama niçin? Ben de pek bozuntuya vermedim. Merak etmiyormuş gibi yaptım. Bir kazak aldım ve kollarına baktım. "Bak bunu giyebilirsin. Seversin sen bunu."

Arkamı döndüm, gidecektim ki dirseğimden tuttu ve gitmeme izin vermedi. "İlgilenmiyorsun benimle," dedi. "Yoo," dedim. "Ne münasebet."

"Var, var," dedi. "Bakmıyorsun yüzüme önceki gibi. Konuşalım şunu."

Diyecek bir şeyim yoktu esasen. Ona olduğu gibi ben de bazen içime çekilmek istiyordum. Muaz'a da kendime de düşünmek için vakit tanımıştım. Tabii her zaman Muaz'ıyla ilgilenen Meneviş biraz alakasını kesince Muaz'ı da hafif bir telaş, bir geri çekilme, bir beklenti sarmıştı.

MenevişWhere stories live. Discover now