7. Buluşma

156 17 306
                                    

Her insan sevmeli kendini. Sebepsizce, içten gelen duygularla bağlanmalı kendine. Hatta o kadar çok bağlanmalı ki bir gün kendisi yerine başkasından vazgeçmeyi bilsin. Lao Tzu "Birisi tarafından derinden sevilmek size güç verirken, birini derinden sevmek size cesaret verir" demiş. Güçsüz mü hissediyorsunuz? Kendinizi sevin, cesaretiniz mi yok? Kendinizi sevin. Dünyada yaşamıyoruz, dünyadan geçiyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar geçer belki de ömür. Vakti kaybetmeden yakalamayı bilmeli insan...

Bu paragrafa kendinize bir not bırakın. İlerde dönüp baktığınızda o an ki siz le bu satırları okurken ki siz aynı mı acaba?

Telaş yapmanın sırası değildi, kesinlikle değildi. Alt tarafı bana hayatımın en kötü anlarını yaşatan insan ile en yakın arkadaşımın ilişki yaşıyor olma ihtimali vardı. Tamam, sakinim. Ben nelerin üstesinden gelmiştim bu da atlatılamayacak bir şey değildi. Her ihtimali değerlendirir eğer gerçekten böyle bir şey varsa Arya'yı hayatımdan çıkarıp onu tamamen silerdim. Zaten bu saatten öncede Gürkan ile bir işim olmazdı bundan sonra da olmayacaktı.

Arya biraz önce arayıp bir kaç dakika sonra hastaneye ulaşacağını söylemişti. Vaktim olduğu için onu karşılamak için hastanenin önüne kadar gelmiştim.

Bıkkınlıkla etrafıma bakındığım sırada yaklaşan araç sesiyle geldiğini anladım. Etrafa bakarak nereden geldiğini görmeye çalıştığımda bana doğru yaklaşan siyah, adete ben pahalı ve teknolojik bir aracım diye bağıran arabayı gördüm. Ne yalan söyleyeyim arabası cidden çok hoşuma gidiyordu.

Siyah film kaplı camlardan dolayı Arya'yı göremesem de onun beni gördüğünü biliyordum. İyice yaklaştığında heyecanlı görünmeye çalışarak otuz iki diş sırıttım. Arabasını çoğu zaman benim bıraktığım yere bırakıp kapıyı açtı. Güneş ışığıyla daha çok parlayan saçları gözlerindeki beyaz renkli gözlükle uyum içerisindeydi. Bu havalara pek uygun olmayan gri ve siyah renklerinin transparan olduğu mini eteği ve eteğinin büyük bir kısmını kaplayan beyaz örgü kazağı çok hoş bir görüntü yakalamıştı. Üzerine aldığı bej rengi deri kabanı ile adete Nişantaşı hanımefendisi hallerine bürünmüştü.

Yavaş ama aceleci adımlarla yanıma yaklaştı. Kollarını açarak boynuma doladı. "Seni çok özledim." Bu söz artık pek inandırıcı gelmese de rol yapmak zorundaydım. Hadi Arven, yapmadığın şey sanki sadece birkaç gün sonra herşey açıklığa kavuşacak diye kendi kendime teselli vermeye çalıştım. "Bende seni" diyerek sarılmasına karşılık verdim.

Daha sıkı sarıldı sanki bana özlediğini daha çok hissettirmeye çalışır gibi. Geri çekilerek gülen gözlerle yüzüme baktı. "Ya çok özlemişim" diyerek tekrardan boynuma atıldığında nefesimi vererek güldüm. "Bu gidişle bir daha göremeyeceksin gibi, boynumu sıkmasan mı?" dediğimde o da gülerek geri çekildi. Ellerimi tutarak duygu dolu gözlerle bana baktı. "Bu kadar uzun mesafede ayrı kalmaya alışık değilim ne yapayım."

"Uzun süre buralardayım yokluğuma alışsan iyi edersin." Dediğimde vereceği tepkiyi merak ederek yüzündeki her duygu değişimini anlamaya çalışır gibi baktım.

Şaşkınlıkla gözlerini kısarak bakmaya başladı. "Neden?" Diye sorduğunda hızlıca bir bahane ürettim.

"Yeni atandım, kim bilir bir daha ne zaman olur. Zaten bu tarz yerlerde doktor ihtiyacı çok olur, kolay kolay göndermezler beni."

"Tahmin etmiştim zaten, yinede senden duymak bir nevi kendi içimde kesinleştirdi bu ihtimali." Dudaklarını sarkıtarak üzgün durmaya çalıştı. Kahretsin, buna da inanamıyordum. Bu durumlarda çok iyi rol yapan biriydi. Bir keresinde annesi üzerine gelmesin diye bir kaç saniye de sarsıla sarsıla ağladığına şahit olmuştum.

Kanlı Geçmiş Where stories live. Discover now