#Kendi Sessiz Karanlığım#

2.5K 171 39
                                    

  Evdeki gergin bekleyişim, kapının çalmasıyla daha da arttı. Oturduğum yerden kalkıp kapıyı açmak adına ilerledim. Sun Hee ve Hoon Na kesinlikle kendileri gibi değillerdi. İlk içeri giren kişi Hoon Na oldu. Normal bir şekilde yürüyüp girmek yerine omzuma çarpmayı tercih etse de bir şey söylemedim. Sun Hee'de arkasından, pişman olmuş surat ifadesiyle girince kapıyı kapattım. Hoon Na oturma odasına geçmişti bile. Hoon Na'nın üzerinde ki mini elbisesi, koltuğa yayılmasıyla birlikte daha da minileşmişti.

Dağılmış saçlarını, oturma odasında ki sehpanın üzerinde bulduğu tokayla dağınık bir at kuyruğu yaptı.

Hepimiz ayrı koltuklara oturmuş birbirimizle göz teması kurmuyorduk.

Hoon Na'nın görünüşü ağlamaktan beter olduğunu gösteriyordu fakat karakteri hiçbir şeyi umursamadığını belli ediyordu. Bacak bacak üstüne atıp ağzını yaya yaya sakız çiğniyordu ki, bu, içimdeki bastırmaya çalıştığım sinirimde olan hakimiyetimi bozuyordu. Az önce kendini ağlamaktan yırtan kız bu kız olamazdı.

Konuşmak istiyordum ama Hoon Na'nın bu tavırları yüzünden, eğer konuşursam ağzımdan kötü şeylerin çıkmasından korkuyordum.

"Konuşmayı düşünmüyor musun?" dedi Hoon Na daha fazla dayanamayarak.

"Hoon Na ne yapmaya çalışıyorsun?"

Konuşurken sesim titriyordu ama şu an onu bile umursamayacak kadar sinirliydim.

"Ne yapmaya çalışıyormuşum?" dedi yayıldığı yerden hafif doğrularak.

Güldüm. Sinirden dişlerimi sıkmam yetmezmiş gibi şimdi de psikopat gibi gülmeye başlamıştım.

"Cidden şu an en yakın arkadaşım olan Hoon Na'yla konuştuğuma inanamıyorum. Derdin ne? Sırf bir erkek için iki günde tamamen değişip başka bir insan olmuşsun ve şu an karşıma geçip saçma sapan şeyler yapıyorsun! Şu haline bak! Hoon Na kendine gel. Dostunu kaybetmek üzeresin."

Sinirle oturduğum yerden kalkıp Hoon Na'ya gözlerimi diktim. Bu söylediklerimden sonra kaşlarını çatmıştı.

"Ne diyorsun sen?" dedi sakinliğini koruyarak.

"Duymadın mı?"  dedim sinirle.

Sun Hee oluşmakta olan bu gerginliğimizi bölmek adına araya girmeye çalıştı fakat Hoon Na'da ayağa kalkıp üzerime doğru yürüdüğünde konuşarak durduramayacağını anladı ve o da ayağa kalktı. Yanımıza gelip ikimizinden de kolundan tutunca Hoon Na hızla geri çekildi.

"O 'sırf bir erkek' dediğin insana aşığım ben. 6 senedir hemde. Anlamıyorsun diye tekrar ediyorum. Sen benim dostumdun ya. Nasıl benim sevdiğim erkekle sevgili olabilirsin?!" diye bağırdı suratıma.

Sakinliğime daha fazla hakim olamadığım için bende sesimi onunkinin seviyesine çıkardım.

"Nereden bilebilirdim ki?! Güya en yakın arkadaşındım! Neden o zaman sevdiğin kişiyi söylemek yerine 6 yıl boyunca sakladın?! Senin için gerçekten aşkın süresi mi önemli yoksa boyutu mu?! Tamam anladım! Aşıksın! Deli gibi seviyorsun! Onun için ölüp bitiyorsun! Ama o kimi seviyor? Bunu düşündün mü?!"

Bağırışımın ardından soluk soluğa kaldım. Boğazım bağırmaktan dolayı yanmıştı.

Hoon Na ise kocaman açılmış ve yaşları taşmak üzere olan gözleriyle bana bakıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hoon Na ise kocaman açılmış ve yaşları taşmak üzere olan gözleriyle bana bakıyordu. Bu sözlerim onu susturmayı, içimdeki öfkeyi kusmamı ve kafamı boşaltmamı sağlamıştı fakat söylediklerimi tekrar düşününce onun kalbini kırmış olmaktan korkup pişman olmuştum. Ki gözünden akmaya başlayan yaşlar kırdığımı da gösteriyordu.

Sun Hee söylediklerim yüzünden dudaklarını ısırdı. Hoon Na ise acı dolu bakışlarını son kez üzerimde gezdirdikten sonra büyük ve sert adımlarla odasına gidip kapısını kapattı.

Hoon Na'nın yanımızdan gitmesiyle birlikte, sırf ona güçsüz gibi gözükmemek için tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım ve arkamdaki koltuğa oturarak kafamı ellerimin arasına gömdüm.

"Kahretsin... Neler söyledim...?"

Sun Hee dinginleşen ortamdan sonra derin bir nefes verip önümde dizlerinin üzerine çöktü ve saçlarımı sıkıca tuttuğum ellerimi tutarak konuştu.

"Tamam. Sakin ol. Ben onunla konuşacağım. Sen merak etme. Emin ol o da tüm bunların yaşanmasından dolayı çok üzgün olduğu için böyle yapıyordur. Yakında tekrar eski halimize döneceğiz. Merak etme."

Söyledikleri içimi birazda olsa rahatlatmıştı. Fakat bu rahatlık fazla uzun sürmedi.

Hoon Na'nın odasının kapısı sertçe açıldı ve Hoon Na elindeki küçük valiz çantasıyla beraber odasından çıktı. Hiçbirimize bakmadan kapıya ilerledi. Ayakkabılıkdan spor ayakkabılarını alıp giymeye başladı.

Sun Hee aceleyle yerinden kalktı ve Hoon Na'nın yanına gitti.

"Hoon Na saçmalıyorsun. Bırak şu çantayı. İkinizde çok sinirlisiniz şu an. Lütfen içeri geç."

Hoon Na, Sun Hee'yi zerre dinlemeyip kapıyı açtı.

"Hoon Na!"

Hoon Na, Sun Hee'ye öfkeyle dönüp konuştu.

"Rahat bırakın beni. Sakın peşimden gelme. Merak etmeyin. Hayatınızdan s*ktir olup gideceğim. O zaman kiminle sevgili olursanız olun. Zaten görünüşe göre de dosta falan ihtiyacınız yok!" dedi son sözlerini bana gönderme yaparak.

Kapıyı arkasından sertçe çekip gitti.

Hoon Na'nın gidişiyle ev kocaman bir sessizliğe büründü. Sadece Sun Hee ile ağlayış seslerimiz duyuluyordu.

"Benim yüzümden... Her şeyin sorumlusu benim..." dedim ağlamaklı sesimle.

"Young Jae lütfen... Artık şu konuyu kapatıp yatalım. Hoon Na'nın nereye gideceğini az çok tahmin edebiliyorsun değil mi? Ben yarın onunla konuşurum. Sakin kafayla daha iyi anlar. Hadi sende git yat." dedi Sun Hee, tüm içtenliğiyle sırtımı sıvazlayarak.

Sun Hee'nin dediklerini yapmak istemesemde haklı olduğunu bildiğim için odama gittim. Evet. Uyuyamayacaktım. Ama en azından kendi sessiz karanlığımda biraz da olsa düşüncelerimle baş başa kalabilirdim.

WINGS | pjmWhere stories live. Discover now