#Seni Özledim#

2.6K 162 31
                                    


Göz yaşlarımın artık kuruduğunu düşündüğüm ve ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerimi açtım yeni bir sabaha. Ev oldukça sessiz ve bir o kadar da boştu. Örtümün altından çıkmamak ve hep burada kalmak istiyordum. Ama tüm günümü böyle geçiremeyeceğimi anladığımda yataktan zorla ayrılıp odadan çıktım.

Eski günlerde ki gibi kahvaltı hazırlayıp gülüşen arkadaşlarımı şimdi göremiyordum.

Sun Hee'nin uyuyor olacağını düşünüp odasına gideceğim sırada oturma odasında ki sehpanın üzerinde duran bir kağıt dikkatimi çekti. Masaya ilerleyip kağıdı elime aldım ve yazılanları okudum.

'Hoon Na ile konuşmak için bugün evden erken çıktım. Beni merak etme ve kahvaltını yap. Seni seviyorum~'

Gözyaşlarım tekrar gözlerime hücum etti. Şu an öylesine dağılmıştık ki. İçinde bulunduğum ev bile o kadar yabancı geliyordu ki...

Kafamı kaldırıp duvarda ki saate baktım. 12'ye gelmek üzereydi. Sabaha kadar uyumayıp en sonunda uykuya yenik düşmüştüm ve bu saatte kalkmıştım.

Ayaklarımı sürüyerek mutfağa gittim. Hiçbir şey yemek istemediğim için, açtığım buz dolabına boş gözlerle bakıp geri kapattım. Biraz televizyon izleyerek kafamı dağıtma kararı aldım ve bu kararı uygulamak adına oturma odasına geri dönerken odamda ki telefonumun sesini duydum.

Beni kimin arayacağını merak ederek koşar adımlarla odama gittim ve yatağımın yanında duran telefonu aldım.

~Jiminnie arıyor~

Kalbimde oluşan ani heyecanla telefonu açtım. Onu deli gibi özlemiştim.

"Alo."

Sesim son derece ağlamaklı çıkmıştı.

"Alo Young Jae. Nasılsın?"

İsmimi onun ağzından duymak mükemmel bir haz veriyordu. Bin kere söylese sesimi bile çıkarmadan dinlerdim.

Derin bir nefes verdim. Şu son günde 'iyiyim' deyip geçiştiremeyeceğim kadar can yakıcı şeyler yaşamıştım.

Cevap yerine nefes verdiğimi duyunca iyi olmadığımı anlayıp konuşmasına devam etti.

"Hoon Na bana mesaj atmış. Geri dönüş yapmaya çalıştım fakat telefonu kapalıydı. Bir sorun mu var?"

Beni özlediği için değil de, Hoon Na'yı merak ettiği için aramış olması, her ne kadar canımı yaksa da bir şey söyleyemedim. Eğer kızarsam, bağırırsam, hesap sorarsam, onu kaybedecek olmamdan korkuyordum çünkü.

Boğazımda ki yumruyu yutmaya çalıştım fakat onun gitmeye niyeti yoktu.

"Jimin iyi değilim..." dedim verebildiğim zoraki nefesimle.

"Young Jae neler oluyor?"

"Ben sadece..."

Daha fazla konuşamadım. Istemesemde tekrar ağlamaya başlamıştım ve ağlamak, konuşmama engel oluyordu.

"Pekala. Tamam... Yakında Kore'de olacağım. Birkaç saat sonra varmış olurum. O zaman konuşalım."

"Birkaç gün kalacağını sanıyordum." diyebildim merakla.

"Öyleydi. Fakat ikiniz beni öyle telaşlandırdınız ki konser biter bitmez havaalanına gittim ve ilk uçakla geri dönüyorum. " dedi.

Sessiz kalıp bir şey söylemedim. Vedalaşıp telefonu kapattık. Onu karşılamak için havaalanına gitmeyi düşündüm. Hemen dolabımı açıp üzerime bir şort ve tişört geçirdim. Telefonumu ve çantamla birlikte birkaç eşyamı alıp evden çıktım.

Birkaç adım yürüyüp karşıma çıkan ilk taksiye bindim. Evimden havaalanına olan mesafe yaklaşık 1  saat olduğu için yetişmeyi umuyordum.

Karmaşık duygularımın içinde boğularak sona erdirdiğim bu uzun yolculuğun sonunda taksiciye parasını verip arabadan indim.

Jimin normalde gelmeleri gereken günden erken döneceği için ve bu dönüşü fanları bilmediği için etrafta Jimin için bekleyen birileri yoktu. Bunun rahatlığıyla havaalanına girdim ve yolcuların çıkacağı kapının önünde beklemeye başladım.

Yarım saatlik bir bekleyişin sonunda kapı nihayet açıldı ve içeriden, peşlerinden valizlerini sürükleyerek gelen bir sürü insan çıktı. Çoğunluğunun normal olarak çekik olduğu bu insan topluluğunda heyecanlı gözlerimle Jimin'i aramaya başladım. O ise yanında ki özel menejeriyle birlikte hararetli hararetli konuşarak ilerliyordu. Yüzünde maske ve gözlük olduğu için tanımam biraz uzun sürse de sonuçta onun olduğunu fark edebilmiştim. O ise beni görmeyip yürümeye devam ediyordu.

Cebimden telefonu çıkarıp onu aradım. Telefonunun çalmasıyla küçük bir irkilme yaşayıp durakladı ve cebinde ki telefonunu çıkarıp açtı.

"Efendim?"

Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Şu son zamanlarda yaşadıklarım o kadar ağır gelmişti ki birine ihtiyacım vardı ve en yakınım olanlara sığınamıyordum bile. Bu da acılarımın daha dayanılmaz bir hale gelmesini sağlamıştı.

Gözümü kırpmamla birlikte tuttuğum yaşlar hızla yere düştü. Onun benden cevap beklediğini görünce konuşmam gerektiğini hatırladım.

"Neredesin?" dedim ağlamaktan titreyen sesimle.

"Uçaktan az önce ind- Bir dakika. Sen ağlıyor musun?"

Onun bu tamamıyla doğal mükemmelliği ağlama isteğimi daha fazla arttırıyordu. O kadar temiz, o kadar saf, o kadar masumdu ki, bir insanın sahip olabileceği en değerli şey olabilirdi Jimin. Zaten bu hayatta da bana verilen en büyük nimetti. Ama bundan sonra ona her baktığımda Hoon Na'yı hatırlayacaktım. Tıpkı şimdi de olduğu gibi.

Acıyla alt dudağımı ısırıp burnumu çektim.

"Seni özledim... Ne zaman yanımda olacaksın? Sana ihtiyacım var Jiminnie."

Yüzünde ki üzgün ifadeyi gördüm. Evet. Benim için üzülmüştü ve ben ilk defa benim için üzülen birini görüyordum.

"Yakında yanında olacağım. Sadece birkaç saat daha sabret..."

Ona uzaktan bakmak şu an o kadar zor geliyordu ki, bilmediğim bir güç beni arkamdan ona doğru itiyordu. Bende bu güce direnmek yerine boyun eğdim ve kulağımdan kayan telefonu kapatıp cebime geri soktum. Telefonun kapandığını anlayınca kulağından ayırıp anlamsız bakışlarıyla ekrana bakan Jimin'e daha fazla yaklaştım ve yanında ki özel menejerini umursamadan sıkıca arkasından sarıldım.

Belindeki ellerimi sıkıp kafamı onun sırtına koydum ve benim olduğumu anlaması için fazla yüksek olmayan sesimle konuştum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Belindeki ellerimi sıkıp kafamı onun sırtına koydum ve benim olduğumu anlaması için fazla yüksek olmayan sesimle konuştum.

"Olmaz Jimin. Seni çok özledim. Daha fazla sabredemem.."

WINGS | pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin