#Mutlu Olmak#

2.6K 151 60
                                    


[3 Gün Sonra]

Sun Hee, ben ve Jimin, Hoon Na'nın tek yakınları olduğumuz için cenaze işlerini üstlenmiştik.

Öldüğü günün ertesi sabahı Hoon Na'nın bedenini gömüp diğer işleri hallettik..

Bugün de, 3 gündür olduğu gibi yine eski eve gelmiştim. Yeni evimden aldığım birkaç parçayla birlikte bir müddetliğine burada kalıyordum, Sun Hee'yi yalnız bırakmamak adına.

3 gündür durmaksızın ağlıyordum.

Ağlamaktan yorulmuş ve sıkılmıştım. Fakat elimden başka yapacak bir şey gelmediği için ağlıyordum. Bir süre sonra ağladığım için ağlamaya başlamıştım artık.

Yemekten bir haber durumda yaklaşık 4 gündür hiçbir şey yemiyorduk. Sadece arada ihtiyacımız olan suyu birkaç yudumla karşılıyorduk.

Ölüm acısı bambaşka bir şeymiş. En zoruymuş. Giden için değil, kalan için acı vericiymiş. Tek umudum, umarım Hoon Na, orada annesi ile kavuşmuştur.

Sun Hee kendini odasına kapatıp ses bile çıkarmadan öylece duruyordu. Ben ise oturma odasında koltuğun kendime ayırdığım bölümünden kalkmadan oturuyordum. Arada bir Hoon Na'nın odasına gidip onun ardında bıraktığı kokusunu ciğerlerime çekerek birkaç gözyaşı akıtıyordum.

İstediği gibi organlarını ihtiyacı olan kişilere bağışladık. Ona ait olan eşyaları satıp paraları hayır kurumlarına bağışladık. Eşyaların satımıyla ilgilenen Bangtan Beylere her ne kadar doğru düzgün teşekkür edemesem de yine de minnettarlığımı fark ettirmiştim.

Boş odada biraz daha gezdikten sonra oturma odasında ki yerime geri dönmek adına ilerlerken odamda bıraktığım telefonum tüm gücüyle ötmeye başladı.

Şu son günlerde çıt bile çıkarmayan bizlere, bu ses fazlasıyla gürültülü geldiği için adımlarımı hızlandırarak odaya gidip telefonu aldım. Arayanın Jimin olduğunu görünce hemen açtım.

"Efendim?" dedim olabilecek en halsiz ve kısık sesimle.

Aslında şu sıralar, ilk gün ki halimizden daha iyiydik. En azından nefes almak daha kolay geliyordu.

"Nasılsınız?" dedi Jimin, en az benimki kadar güçsüz çıkan sesiyle.

Zoraki gülümsedim. Ne diyebilirdim ki? Iyi değildik. Belkide uzun süredir iyi olamayacaktık. Arkadaşımız, dostumuz, kardeşimiz ölmüştü. Nasıl iyi olabilirdik ki?

"Aynı." diyebildim tüm bu düşüncelerime nazaran.

"Müsaitseniz birazdan oraya geleceğim." diyen Jimin'le birlikte henüz cevabını veremeden arkadan bir ses daha duydum.

"Hyung bende geleceğim!"

Jungkook'un bu ani çıkışı biraz beklenmedik de olsa, sanırım en az benim kadar Sun Hee'nin de birilerine ihtiyacı vardı.

"Pekala." dedim benden yanıt bekleyen Jimin'e.

Benim onayımla birlikte saati belirleyen Jimin telefonu kapatınca yavaşça kendimi yatağımın üzerine bıraktım.

O günden beri Jimin'i görmüyordum. O da bizim gibi zor zamanlar geçiriyordu. İkimizinde birbirimize ihtiyacı vardı. Ama ben onu görmeye dayanamayacağımı düşünerek sessiz kalmayı tercih ediyordum. Tüm bu olanlardan sonra onun yüzüne her bakışımda Hoon Na'yı hatırlayacak olmam benim için inanılmaz güç bir şeydi. Ama sevdiğim adamı, ömrümün sonuna kadar bu bahaneyle kendimden uzak tutamayacağıma göre, artık alışmam gerek.

Yatağımdan kalkıp Sun Hee'nin odasına ilerledim. Kapıyı hafifçe tıklattığımda tahmin ettiğim gibi ses gelmemişti. Kapının kilitli olmamasını umarak kolu yavaşça aşağı indirdiğimde kapı açıldı.

WINGS | pjmWhere stories live. Discover now