26/Yağmur dönerken kara

5.6K 476 48
                                    

Tiksindim. Ne ağladım ne kalbim kırıldı. Büyürken ben en çok tiksindim.

[Ece Temelkuran]

***

Bir kez daha denedi.

Aldığı her nefes ağır, katran koyu ve kıvamlı bir zehir gibi göğüs oluğunda birikiyordu. Koltuğun ucunda rahatsızca kıpırdandı. Evin en son ne zaman bu kadar kalabalık olduğunu hatırlamıyordu. Belki annesinin cenazesinden beri baba tarafından akrabalarından hepsini bir arada görmemişti. On yıl önceydi, babası yine uçan kuşa bile borçlanıp kaçmıştı. Son seferiydi, daha fazlasına annesinin ömrü vefa etmemişti. Adamın dönüşünden sonraydı, nar taneleri gibi saçılmışlardı. Annesinin şimdi ucunda oturduğu koltuğun kenarında, yere oturup sessizce ağladığını hatırlayarak nefes almaya çalıştı. İki amcasının, dedesiyle birlikte başı önünde anlattıklarını dinlediğini; lakin babaannesinin konuştuğunu, durmadan konuştuğunu, oğlunun sırtını sıvazlayarak yaptıklarını haklı bulurken tüm suçu annesine, kendilerine bulduğunu getirdi aklına.

Sonra ablasının isyanını... Biz sürekli bunu yaşamak zorunda mıyız, diye bağırmıştı kız.

Değillerdi.

Telefonunun aydınlatan ekranını fark ederek bakışlarını önüne eğdi. Giz arıyordu. Salonun kalabalığı giderek daha boğucu bir hal alırken mutfağa gitmeyi düşündü bir an. Orada da insanlar vardı. Meraklı birkaç gözün kendisine çevrildiğini hissederken sıkıntıyla iç çekerek aramayı reddetti. Akrabaları arasında lafın virüs gibi hızla ürediğini bildiğinden onların konuşmasına, sürekli ve durmadan konuşmasına neden olacak bir şey yapmak istemiyordu. Dilara içinde bulunduğu ailenin, onlara yaptıkları yardımın dahi lafını ettiklerine kendi kulaklarıyla şahit olmuştu. Bir an için kaldırdığı bakışlarının halasıyla karşılaşması yüzünde acı bir tebessümün belirmesine neden oldu. Genç kadın için aile demek, dört gözle aralarından birinin tökezlemesini bekleyen insan kalabalığından başka bir şey değildi. Telefonun yeniden aydınlanan ekranı dikkatini dağıtırken mesajın Giz'den geldiğini fark ederek toparlandı. Tam mesajı açmak için ekrana dokunacakken babaannesinin çayının bittiğini görerek ayaklandı. Boş çay bardağını alıp salondan çıkmıştı ki hemen bitişikteki mutfaktan uğursuz bir ses duyuldu.

"Kızlar her şeye para döküyor ama iş Kemal dayıma gelince..."

"Ortanca kız menajerlik yapıyormuş, doğru mu?"

"Doğru, doğru. Annelerine pervaneydi bu kızlar."

Sabır dilercesine iç çekerek mutfağın boncuklu kapısından geçti Dilara. Onu görünce gözlerini üzerine dikerek kötü kötü bakan iki kadını umursamamaya çalışarak ocağın başına geçti. Hızlıca bardağa çay koyduktan sonra arkasında fısıldaşmaya devam eden iki kadına gözlerini devirmemek için kendini zor tutarak mutfaktan çıktı. Salona girdiği sırada Lalezar'la göz göze gelerek gülümsemeye çalıştı. Onun için de çok zordu. Onun hemen yanında oturan Gülnihal'e göz kırarak adımlarını yaşlı kadının olduğu tarafa yönlendirdi. Tam çay bardağını önüne koyarken kadının dikenli sesiyle "Hiç bakış görüş yok ki," diye mırıldandığını işitti. Duyması için yaptığına adı gibi emindi. "Güya Kemal'imin üç tane kızı var."

Aynı anda babaannesinin yanında oturan hatasının sesi duyuldu. "Allah evladın da hayırlısını versin."

Dilara iki kadına iğneleyici bir bakış atarken cevaben mırıldandı. "Amin."

Salonda bir anda insanın iliklerine işleyecek kadar soğuk bir sessizlik hakim olurken yerine oturarak telefonunu yeniden eline aldı Dilara. Giz iki mesaj daha atmıştı. Adamın varlığı için duyduğu minnetle gülümsediğini fark etmeden arkasına yaslandı. Giz olmasaydı, şu birkaç günü gözü açık gördüğü bir kabus gibi geçireceği muhakkaktı. Adamın varlığının bir şeyleri daha kolay kıldığı söylenemezdi. Hatta Giz hayatına girdiğinden beri Dilara'nın cılız kollarıyla tutmaya güç yetiremeyeceği her şey dik bir yokuştan aşağı yuvarlanıyor gibiydi. Yine de adam varlığıyla, kadının içini eşeleyen bu zor zamanları daha yaşanır hale getiriyordu. Aklından geçen düşüncelerle ekrana dokunarak mesajları açtı.

Kağıt EvlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin