49/Döneceksin diye söz ver.

5K 431 82
                                    

Erkekler, kalbi durduğunda değil çaresiz kaldıklarında ölürler. Bir aşkı içlerinde bir yerlerde tutmak zorunda kaldığında ölürler. Elini uzatması gerektiği anda uzatamadığında ölürler. Bir erkeğin ölümü kadının kalbinin kırıklığıyla başlar.

[Tarık Tufan]

***


Bacağının birini, damarlarında şiddetli bir akıma neden olan öfkenin etkisiyle sektirmeye devam ederken gözünü saatten ayırmıyordu. Dilara'yla geçirdiği zaman hiç bitmesin istiyordu ancak içinde bir yerde, uğursuz bir elin onlar için kum saatini ters çevirdiğini bildiğinden saniyeleri saymaktan kendini alamıyordu. Eğer kadını biraz daha yanında tutmasına imkan verecekse vücudundaki her bir kemiğin kırılmasına razıydı. Yeter ki bir daha Dilara'nın uzun bir ölümü andıran gidişini izlemek zorunda kalmasındı. Kalbinin, bunun kesin bir ayrılık olduğuna kanaat getirmesi için kadın tarafından kaç kez terk edilmesi gerektiğini bilmiyordu. Umut etmek iflah olmaz bir hastalık, habis bir tümör gibi tüm benliğini sarmıştı. Buna bir son vermek için – umut etme hastalığından bahsediyordu – ruhunu kaç parçaya ayırması gerektiğine karar veremiyordu.

Adam – Joseph ya da Yusuf ya da ismi her ne ise – asıl sevilmek için duyduğu derin ihtiyacın, acı bir çığlık gibi omurgasında ulumaya devam edeceğini kabullenmesi için kaç kadın tarafından daha terk edilmesi gerektiğini merak ediyordu. İçinde basılmadık yer kalmamıştı. Önce Carmita, sonra Elis, şimdi de... Alt dudağını dişlerinin arasında çekiştirirken sessizce nefes aldı. Oysa adam, en çok Dilara'ya güvenmişti, kendinden bile çok. Dilara'nın da onu yarı yolda bırakacağı aklının ucundan bile geçmemişti.

Dilara'nın bir şey söylemek için araladığı dudaklarını kapatarak gitmek için bir hamle yaptığını fark ettiğinde hiç düşünmeden, şiddetle sızlayan vücudunu, acıyan yaralarını umursamadan öne atılıp dizlerinin üzerine çöktü. Kadının bir anlık şaşkınlığından yararlanarak ellerini sıkıca kavradı. Yüzünü günler öncesinde yaptığı gibi ruhunda derin bir titreyişle yankısını bulan amansız ihtiyaca boyun eğerek Dilara'nın soğuk ellerinin arasına gömdü. Kadının elleri onun için yapılmış bir dua olmalıydı. Durup durup yüz sürmek istediğine göre... Dilara'nın avuç içlerine yasladığı dudaklarının arasından çıkan sesi bir fısıltı kadar dahi güçlü değildi. "Estancia." Yaralarını ve çaresizliğini ve kimsesizliğini görünür kılmak için hep yaptığı gibi anadilinde konuştuğunun farkına vardığında devam etti. "Kal. Dilara... Seni yanımda tutmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor." Dilara'nın ellerine daha çok sarılırken omurgasını dik tutmak artık elinden gelmiyormuş gibi omuzlarını düşürerek tamamen dizlerinin üzerine çöktü. Yüzündeki yaralar, ruhundaki acı ile kadına yalvarmaya devam etti. Başını kaldırıp Dilara'ya baktığında gözlerinden akan yaşların farkında değildi. Kadın, Giz'in kirpiklerinden yanağına yuvarlanan bir damla gözyaşının derinliğinde boğulabileceğini hissetti, tam o anda. "Çok çaresiz hissediyorum. Seni çekip Özgür'ün ellerinin arasından alamıyorum. Dilara..." Ciğerlerinin yetmeyen bir nefesle genişlemesine izin verdi. "Bir şey söyle, ne olur. Ne yapmam gerektiğini anlat."

Kadın, adama yuva olan ellerini çekmek için herhangi bir harekette bulunmadan sessizce başını eğerek Giz'in kaşının ucundaki yaraya dudak bastı. Islak kirpikleri adamın tenini hafifçe süpürüp geçerken sesini bulamayacağını fark ederek "Giz," diye fısıldadı. İç içe geçmiş gibiydiler; Giz'in kadının avuçlarının içine saklamaktan vazgeçmediği yüzüyle diz çökmüş hali ve Dilara'nın adamın saçlarının arasına yasladığı başıyla uzaktan, kördüğüm olmuş gibi görünüyorlardı. "Ben çok aşığım sana. Ne yapıyorsam senin iyiliğin için. Bunu sakın unutma."

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now