44/Yusuf, Joseph, Jospi

5.3K 444 125
                                    

Umut biter, sadece sözler kalır, kırık dökük, yaralı, tedirgin, gücenik. Hiç söylenmese de olacak, hiç söylenmese sonradan çekilen azapları da daha az olacak. Boşa söylenmiş sözlerin azabı, çoğu zaman, hiç söylenmemiş sözlerin azabından ağır. Bazen bir cevap olur, daha beter. Koyu koyu kazınır içine o bakış, önce incecik bir saplanış, sonra genişler, büyüyen bir çatlak olur, kıvrım kıvrım yayılır, her yere birden. Bir saat gelir, bir tel kopar, bir kiriş çatırdar.  Kuşlar havalanır önünden, bir bakarsın hayatının bütün ca çerçevesi inmiş, yine ayazda kalmışsın. Yüzünün cilası kazınmış, ellerin cebinde, enseni omuzlarına gömmüş, sağa sola boş boş, çaresiz bakıyorsun. Aklını toparlamak için gözlerini boşluğa dikiyorsun, kafanda bir uğultu, boşluktan çıkan boşluk, başka hiçbir şey yok.

[Emrah Serbes]

***

Topuklu ayakkabılarının zeminde çıkardığı seslere aldırış etmeden sert adımlarla barın önüne yürüdü Dilara. Sabahtan dizinin yönetmeniyle konuşup olan biteni öğrenmişti. Giz'in tam olarak hangi düşüncelerle herkesin içinde Özgür'e yumruk attığını bilmiyordu ama öğrenmek için sabah ilk iş adamın evine gitmişti. Evde olmadığını anladığında ise doğruca Carmita'nın yolunu tutmuştu. Zira adamın sete gitmediğini biliyordu. Çantasını, çıkaracağı gürültüye aldırış etmeden barın üzerine fırlattı. Giz, başı bar tezgahına yaslı bir halde uyumaya devam ediyordu. Sesler zihninde derin bir yankıya sebep olurken taburenin üzerinde kıpırdanarak kaşlarını çattı. Aynı zamanda homurdanarak rahatsız olduğunu belli eden sesler çıkarmayı da ihmal etmedi. Bulduğu her boşluktan yüzüne vuran ışıklar nedeniyle gözlerini kırpıştırarak kafasını kaldırdı. Sabah olduğunu fark etmenin şaşkınlığıyla kaşlarını havalandırarak etrafına baktı. Dilara'yı fark etmesi de eş zamanlı oldu. Parmaklarıyla geriye tarayarak saçlarını düzeltirken yeni uyandığı için tınısını bulamayan kısık sesiyle "Dilara," diye mırıldandı.

Dilara bakışlarını hızlıca adamın üzerinde gezdirdi. Elindeki yarayı fark ederek gözlerini devirmemek için kendini tutmaya çalışırken "Bir barda sabahlamadığın kalmıştı," diye terslendi.

Giz burun kemerini sıkan parmaklarını yavaşça gözlerinin üzerine bastırarak iki yana kaydırırken kadının sesindeki öfkeden gerekli anlamı çıkarmıştı. "Anlaşılan duymuşsun, señora."

"Neyi?" Sabırsızca dişlerinin arasına aldığı dudağını serbest bırakırken kaşlarını öfkeyle havalandırdı. Elleri isyanla iki yanına açıldığında yüzünde beliren gülüş – ki insanın canını yakacak kadar alaycıydı – Carmita'nın içinde yankılanarak dehşet verici bir gürültü, daha doğru anlatımla kulakları sağır edecek bir çığlık halini almıştı. Etraflarında biriken boşluk, mekanı dolduran tüm o hava ve içinde bulundukları, yüze çıkmak için çaresizce çırpındıkları an; Giz'in korkusu ve çaresizliği, Dilara'nın kırgınlığı ve öfkesiyle birleşip dünya büyüklüğünde, kristal bir küre halini alarak kıyamet gibi bir gümbürtüyle aralarına düşmüş, kırılmıştı. "Özgür'e yumruk attığını mı?" Giz'in bakışlarını kaçırarak sessiz kaldığını fark ettiğinde öne doğru bir adım attı Dilara. Öyle çok bağırdığı da yoktu ancak sesi öyle dermansız bir ağrıyla aralarında çınlıyordu ki Carmita'nın tavanı başlarına çökse, ikisi de şaşırmazdı. "Aklından ne geçiyordu çok merak ediyorum. Adam, dizinin yapımcısı. Herkesin içinde yumruk attığın adam, sen de dahil hepinizin patronu."

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now