42/Yoksa orman misali yanar mıydım?

5K 443 37
                                    

Adım ne Yusuf ne Züleyha; bu kuyuda yeniyim. Kuyu serin, kuyu yüreğimden de derin.

[Nazan Bekiroğlu]

***

Giz'in kokusuyla kirpiklerini araladı. Uyuyakalmıştı. Yatağın ucundaki karaltıyı fark ederek toparlanırken daha iyi görebilmek istercesine gözlerini koca koca açtı. Salon karanlık olduğuna göre ışıkları Giz kapatmış olmalıydı. Komedinin üzerindeki dijital saate baktı. 03.28. Akşam yemeğinin bu kadar uzun sürmeyeceği kesin olduğuna göre, gerçi adamın eve saat kaçta geldiğini de bilmiyordu. Parmakları sarsakça saçlarını kulak arkası ederken, ayaklarını yataktan sarkıtarak "Giz?" diye fısıldadı. "Sen ne zaman geldin?"

Adamdan alabildiği tek karşılık, omuzlarını ileri geri sallamak olmuştu.

Yüzünü görmek istediği için yanına oturmak yerine önünde diz çökerek yüzünü adama doğru kaldırdı. Giz'in öne eğdiği başı gözlerinin kendiliğinden birbirini bulmasını sağlarken derin bir nefesle adama ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kokusundan anladığı kadarıyla içmişti. Alkol yoğun bir biçimde, geriden gelen parfüm ve sigara kokusuyla karışarak yüzüne çarpıyordu. Ayağa kalktıktan sonra parmaklarını saçlarının arasından geçirerek Giz'in yüzünü havaya kaldırdı. "İçtin mi, sarhoş musun?"

Giz'in tek yaptığı uykusuzluktan küçülen gözlerini kırpıştırarak onaylayan bir mırıltı çıkarmak olmuştu bu sefer de.

Dilara adamdan, kendine gelmeden adamakıllı bir cevap alamayacağını kabul ederek iç çekti. "Ben sana bir kahve yapayım."

Kahveyi yapıp geldikten sonra fazla ışığın Giz'i rahatsız edeceğini düşünerek yatağın iki tarafında duran abajurları yaktı. Salona loş bir hava veren abajurların emniyetiyle yeniden adamın yanına gelerek kahve fincanını eline aldı. Eğer bu sert kahveyle de kendine gelmezse soğuk suyun altına sokarak onu kendine getirmeyi planlıyordu. Özgür'le yemek yediği bir gecenin sonunda öylece uyuyup kalmasına izin veremezdi. Neler olduğunu anlatması gerekiyordu. Aklından geçen düşünceleri öteleyerek sessiz bir nefesle elini Giz'in çenesinin altına yerleştirdi. Kendi içine gömülen adamın yüzünü kaldırarak kahveden bir yudum içmesi için yardım etti. Damağına vuran acı tatla yüzünü buruşturmasından anladığı kadarıyla kahve işe yaramıştı.

Ağzına yayılan tadı geçirmek istercesine yutkunurken "Dilara," diye sızlandı Giz. "Bu çok acı."

"Bir yudum daha..." Adamın itiraz edecek gibi olduğunu fark edince araya girerek hızla ekledi. "Hatırım için."

Giz, kadının ağzından çıkan kelimelerle omuzlarını çaresizce düşürerek kahvenin dibini de büyük bir yudumda içti. Kadın, araya hatırını koyarak kolunu kanadını kırmıştı. Tek bir bakışıyla, Giz'in tüm yollarını kendine bağlıyordu Dilara. Geriye kalan milyon tane ihtimal, Dilara'nın tek bir sözüyle yalan oluyordu. Giz için, kadından başka  dünya kalmıyordu. Dilara'nın boş kahve fincanın bıraktıktan sonra gövdesini yeniden ona döndüğünü fark ederek derin bir teslimiyetle beline sarıldı. Giz oturuyordu, Dilara ise ayaktaydı; bu nedenle başı, tam kadının göğsünün altına denk düşmüştü. Dilara'nın belindeki kollarını sıkılaştırırken onun da ellerini tedirgince saçlarının arasında gezdirdiğini hissederek nefes aldı.

Varsın Dilara onu, Özgür'ün söylediği gibi derin bir merhametle ya da acıma duygusuyla sevsin, alttan alsındı. Adamın, saçlarının arasında gezinen ellere ihtiyacı vardı. Ruhu bütünüyle Dilara'ya muhtaçtı.

Kağıt EvlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin