Hüzünlü bir zafer

7.5K 550 178
                                    

Çünkü güvenmenin, sevgiye boyun eğmenin, tutkuya kayıtsız şartsız teslim olmanın ve bütün bunların karşılığında hiçbir şey beklemeden, mutluluğu bile düşlemeden, sadece aşk adına yapabilmenin sevincini keşfetmek, bir kez daha, yeniden keşfetmek istiyordum. İşte böylesine bir kendini verişi bir tek biz kadınlar başarabiliriz. Bir yenilgi gibi değerlendirilse de, aslında bu hüzünlü bir zaferdir.

[Aslı Erdoğan]

***

Dilara parmaklarıyla saçlarını yavaşça geriye iterken kırılan kaburga kemikleri ve incinen boynu hareket kabiliyetini önemli ölçüde kısıtlamasına rağmen, oturduğu yatağın üzerinde hafifçe kıpırdanarak bakışlarını odanın içinde gezdirdi. Esasen bunların hiçbirine gerek yoktu ancak kimseye sözünü dinletemiyordu. Teklifine evet dediğinden beri – ki sadece iki gün olmuştu – Giz, kabına sığamıyordu. Kadın bekleyeceklerini düşünmüştü ama adam kaybedecek tek bir saniyeye dahi tahammülü yokmuş gibi davranıyordu. Bunun için herkesi toparlamış, hatta kızların anlattığına göre evlenmek için babasından izin bile almıştı. Şimdi ise doktorlardan bin bir türlü numarayla aldığı izin neticesinde Dilara'nın kaldığı hastane odasını nikah için süslemeye devam ediyorlardı.

Kadının, onu ayakta tutmaya yarayan uzuvlarından en az bir tanesini kullanamadığı için oturduğu yerden izlemekle yetindiği hazırlıklar bitmek üzereydi. Bu şartlar altında daha iyisi olamazdı. Etrafta balonlar, süsler, kurdeleler, hatta birkaç yerde mumlar bile vardı. Dilara'nın üzerindeki mavili beyazlı pijamaları sayılmazsa, geriye kalan herkes son derece şık görünüyordu. Kadın hala son zamanlarda yaşadıklarının neden olduğu yorgunluğu üzerinden atamamıştı. Yaraları, kırıkları, dikişleri yerli yerinde duruyordu. Solgun tenine biraz olsun kan gelmişti ancak gözlerinin altı hala karanlık ve mor görünüyordu. Aynı şey Giz için de geçerliydi. Adamın yaraları da henüz iyileşmemişti. Farklı zamanlarda alınmış yaraların bazıları solmuş, bazıları ise hala taptaze yüzünde duruyordu. Dilara baktıkça içinin sızladığını hissetse de tüm o kabusun sona erdiğini kendine hatırlatarak gülümseye çalışıyordu.

Giz'i sonsuza kadar kaybettiğini düşünmüştü.

Şimdi yaşadığı her şey, birazdan uyanacağı güzel bir rüyadan ibaret olsa şaşırmazdı. Umudunu tamamen kaybetmiş, Özgür'ün yanına onun için açtığı mezarda nefes alıp vermekten ibaret varlığını sürdürmekten başka yaşam belirtisi göstermeyeceğine kendini alıştırmaya çalışmıştı. Çok değil, birkaç gün önce, tüm bu yaralardan, kırıklardan ve çatlaklardan önce; dizlerine kapanarak kalması için ona yalvaran adamın yanından ayrılırken canının gövdesinden yavaş yavaş çekilmeye başladığını hissetmişti. Bunun, Giz'in yokluğunda ağır ve sancılı bir ölüm olacağını bilen yanı, arabanın içinde direksiyona asılarak verdiği kararı kolaylaştırmış bile sayılırdı. Ani bir ölüm gözüne o kadar da korkunç görünmemişti.

Ama şimdi buradaydı, adamın yanında.

Bunun farkındalığıyla gözlerini kapatırken şükürle dolduğunu hissederek iç çekti. Giz'in varlığı için ne kadar şükretse azdı. Adamdan kaçmaya çalıştıkça yakalanmış, ne kadar uzağa gidersen gitsin şiddetle Giz'in derinliğine çekilmişti. Sonunda derin bir teslimiyetle kilitleri Yusuf Giz Üstünel için çevirmişti. Adamın önünde açılmayan, tek bir kapısı dahi yoktu. O adama boyun eğdiğini sanırken, aslında adamın onun için başından beri el pençe divan bekleyen ruhunu fark ederek tüm köşelerinin, kalbinin tüm odalarının, benliğinin en dip koridorlarının Giz tarafından ele geçirilmesine müsaade etmişti. Teslimiyetinde derin bir mana, hüzünlü bir zafer saklıydı.

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now