50/Yüreğim bende kalırsa yaşayamam.

5.1K 443 92
                                    

Gitmek, ne korkunç bir sözcük. Vedalaşmak, gitmek, bırakmak, terk etmek, ayrılmak... Tek bir veda bütün ömür sürüyor.

[Aslı Erdoğan]

***

Dilara, nasıl veda edileceğini bilen kadınlardan değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı. Bu nedenle ardında bıraktığı her şeyin, ruhundan bir parça koparmasına alıştığına dair derin bir yanılgıya kapılmıştı. Annesini kanser tedavisi için hastaneye yatırdıklarında, vefat ettiği gece hastanenin morgundaki soğuk çekmecelerin birine bıraktıklarında, defnedildikten sonra eve geldiklerinde, Ankara'dan ayrılmak zorunda kaldıklarında... Dilara bu anların her birinde ruhundaki kopukluğun şiddetli yankısını duymasına rağmen ayakta kalmayı başarmıştı. Bundan sonra hiçbir gidişin, terk edişin ya da vazgeçişin ona ağır gelmeyeceğini düşünerek kendini rahatlatmıştı ancak öyle değildi. Kadın hayatı boyunca en çok annesine veda ederken zorlandığını, geri kalan ömrü boyunca bir daha hiçbir şeyin onu böyle paramparça etmeyeceğini sanmıştı.

Günün birinde, hem çapkın bir serseri hem de kalbi kırık küçük oğlan çocukları gibi bakan, yaralı, hüzünlü ve naif bir adamın karşısına çıkacağından; tek bir gülüşü, kaş çatışı ya da bakışıyla annesinin gidişinin kalbinde açtığı deliği genişleteceğinden haberdar değildi. Bilse, heybesinde daha çok veda biriktirirdi. Eğer yeterince tecrübe kazanabilseydi adamı ardında bırakma ihtimaliyle dahi nefesi kesilmezdi. Beklemek yerine gitmeyi alışkanlık haline getirebilseydi şimdi canı, ilk kez  yara almış gibi acımazdı.

Arabanın ön koltuğunda rahatsızca kıpırdanırken emniyet kemerini çekiştirerek bakışlarını camdan dışarı çevirdi. Son birkaç gündür olup bitenler nedeniyle Ankara'ya gitmeye karar vermişti. Kardeşleriyle yüz yüze konuşması en doğrusu olacaktı. İşi bırakıp dönmeye karar verdiğini söyleyecekti. Nedenleri konusunda baskı yapacaklarını tahmin edebiliyordu ancak anlatabileceğini sanmıyordu. Bazı kelimeler, gerçeğe sadece kıyısından tutunabiliyordu. Giz hakkında söyleyeceği her şeyin eksik kalacağını biliyordu. Ruhu tüm şiddetiyle ona doğru çekilirken, adamı terk ettiğini söylemek gerçeğin ne kadarını karşılayabilirdi ki? Dilara, Giz'i terk edememişti; kendini adamdan adeta koparmıştı.

Şimdi Özgür'ün kullandığı arabada Ankara'ya giderken, Giz'den kopan yanlarının sızısıyla dolan gözlerinden bir damla yaş akıtmamak için çabalıyordu. "Giz ayrıldığınızı kabullenmişe benzemiyor."

Dilara ilk anda Özgür'ün söylediklerini anlamlandırmakta zorlanırken sessizce nefes alarak başını çevirdi. "Nasıl?"

Gergin parmaklarıyla kavradığı direksiyonu yolun eğimine göre çevirirken dudaklarını kemirmeye bir son vererek meydan okuyan bir sesle cevap verdi Özgür. "Belki de ona umut verecek şeyler yapmışsındır, Dilara?" Dilara'nın gardını alarak duruşunu düzelttiğini fark ettiğinde biraz daha ayrıntı vermesi gerektiğine karar verdi. "Geceyi onunla geçirmek gibi mesela?"

Kadın Özgür'e ters bir bakış attı. Buna nasıl boyun edebildiğini bilmiyordu. Eğer söz konusu Giz olmasaydı... "Giz'e yardım etmek için senden izin mi alacağım?"

Adam dudaklarının öfke dolu bir gülüşle titremesine müsaade etti. "Yediği dayak onu öldürmezdi."

"Saçmalıyorsun, Deren."

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now