27/Yanmadım, kor değildin.

5K 463 38
                                    

"Hasarlı bir parçamsın." dedim, "Yani bir parçamsın sonuçta ama beni ben yapan parça değilsin. Üstelik, ağrı da yapıyorsun."

[Umay Umay]

***

Omzuyla kulağı arasına sıkıştırdığı telefonu diğer kulağına alırken boşta kalan eliyle, daha doğrusu boşta kalan elinin yalnızca baş ve işaret parmağıyla – hep yaptığı gibi – derin bir nefes çektiği sigarayı dudaklarının arasından alarak ne kadar kaldığına baktı. Bitmek üzereydi. Bu düşünceyle çatılan kaşlarını düzeltmeye gerek görmeden boğazındaki pası silmek istercesine öksürerek Dilara'ya cevap verdi. "Tamam, kaçta ineceksin?"

"Akşam, dokuzda."

"Seni almaya gelirim."

"Yok," diyerek atıldı kadın. Giz kaşları, Dilara'nın cevabı üzerine çatılırken sıkıntıyla gerilen dudaklarına dişlerini geçirdi. Kadının aralarındaki mesafeyi çoğaltacak herhangi bir şey yapmasına, geriye doğru atacağı tek bir adıma, Giz'in oyuklarından sızmaya çalıştığı duvarlara yerleştireceği tek bir taşa dahi tahammülü yoktu. Kadının peşinden Ankara'ya gittiği günden beri şimdi reddedilmesini gerektirecek bir şey yapıp yapmadığını düşündü. Yapmamıştı, en azından yapmadığını düşünüyordu. Kulağına gelen sesle toparlanarak Dilara'nın devamında söylediklerini dinledi. "Gerek yok, Giz. Taksiyle giderim ben eve." Kadın Giz'den bir cevap beklerken kulağına gelen zil sesiyle "Neyse," diye mırıldandı. "Ben artık kapatayım."

"Bekle," diye atıldı Giz. "Bekle, kapatma." Telefonu kulağından indirdikten sonra kapıyla arasındaki mesafeyi azaltarak kapı kolunu kavradı. Aralanan kapıdan görüş alanına giren kadın kaşlarının şaşkınca havalanmasına neden olurken nefesini tutarak gördüklerinin gerçek olup olmadığını anlamlandırmaya çalıştı. Nefessiz kalan ciğerlerinin sızladığını hissederek havayı gürültüyle içine çekerken bomboş bir sesle "Elis," diye mırıldandı. Genç kadının düzgünce şekillendirilmiş uzun, siyah saçlarını savurarak, davet beklemeden içeri girdiğini fark ettiğinde biraz olsun aklını toparlayıp telefonu yeniden kulağına tuttu. "Dilara..." Kelimeleri bir sıraya sokmaya çalışarak derin bir nefes aldı. "Sonra konuşuruz."

Elis evin geniş salonunda topuklu ayakkabılarından çıkan ince sese aldırış etmeden yürürken omzunun üzerinden arkasına hızlı bir bakış atarak Giz'in Dilara'ya verdiği cevabı dinledi. Hemen akabinde adamın telefonu kapattığını fark ederek kalın dudaklarına yerleştirdiği belirsiz gülümsemeyle başını önündeki geniş yatağa çevirdi. Gitmeden; yani her şeyi kördüğüm ederek, yaptığı, kurduğu ne varsa yıkarak, tüm köprüleri atarak, denizleri yakarak gitmeden önce, Giz'le geçirdiği gecenin yakıcı ayrıntıları aklına geldiğinde elini köprücük kemiğinin üzerine bastırarak güçlükle nefes aldı. Bu adamın ona iyi gelmediği gün gibi ortadaydı ancak Elis bir türlü ondan vazgeçmeyi başaramıyordu. Adam, kadın için onu çıkmaza sürükleyen karmaşık bir labirent gibiydi. Hangi yoldan gitmeyi tercih ederse etsin, hangi köşeden dönerse dönsün, hangi yönü seçerse seçsin sonunda kendini hep burada, bu kapının önünde, Giz'in kapısını çalarken buluyordu.

Adımlarını takip ettiği adamın hemen yanı başında durduğunu, tenine uzaktan vuran nefesle birlikte hissederek başını hafifçe sol tarafına çevirip gülümsedi. Tüm yanlışlarından dönmüş sayılmazdı, hatta en büyük hatası arka çaprazında duruyordu. Yine de insan bazen, yanlış olanı seçmeye gönüllü oluyordu. Hele ki söz konusu Giz'se, bu seçim bir zorunluluk halini alıyordu. Adamın arkasında sabırsızca soluduğunu hissederek "Yalnızsın," diye mırıldandı. İki küçük adımda yüzünü tamamen Giz'e dönerek kaşıyla toplanmamış yatağı işaret ederek sesindeki belirgin imayla devam etti. "Sen genelde yalnız uyanmazsın."

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now