34/Yaralarım öyle çok yerde.

6.1K 450 71
                                    

Yaralar bir kez açılınca yarasız olmak diye bir şey yok.

[Ece Temelkuran]

***

Parmaklarıyla saçlarını geriye tararken, sırtını duvara biraz daha yaslayarak Dilara'nın uyuyan yüzünü izlemeye devam etti. Derin bir nefes çektiği sigaranın – ki elinin içinde kayboluyordu - dumanını dudaklarının arasından dışarı salarken, sigarayı tutan elini kırdığı dizine yaslayarak başını geriye attı. Kahvaltı dahi yapmadan içtiği sabahın ilk sigarasının tadını, başka hiçbir şeye değişmezdi. Hele bir de dumanların arasında kadının yüzünü izlerken... Nefes diye, Dilara'yı çekmek istiyordu ciğerlerine. Dünden sonra aralarında yeni bir kapı daha aralanmıştı. Giz, kadına giden merdivene yeni bir basamak eklemişti. Dün gece ilişkilerinde, bir eşik daha atlanmıştı.

Dilara'nın yattığı yerde kıpırdandığını fark ederek sigarasından son bir nefes çekip izmariti  parmaklarının arasında söndürdü. Kadın, kirpiklerini aralayarak nerede olduğunu anlamak istercesine etrafına bakınırken Giz çoktan ayaklanmış, elindeki izmariti dolu kül tablasının içine atmıştı. Sigara dumanının sindiği bıyıklarını düzeltirken yatağın kenarına oturarak Dilara'nın karışık saçlarını düzeltti. "Buenos días, señora."*Günaydın.

Dilara, adamın hala saçlarının arasında duran eline tutunurken kısık sesiyle "Günaydın," diye cevap verdi. Ardından hızla etrafına göz gezdirdi. "Sen ne zaman uyandın?"

"Ben çok uyumam zaten."

Bakışları salonun ortasındaki koltuğa kayarken kaşlarının çatılmasına engel olamadan kendi kendine hayıflandı Dilara. Gece, geç saatlere kadar konuşmuşlardı. Sonra Dilara, Giz'in yatağında, Giz ise televizyonun karşısındaki koltukta uyumuştu. Üzerinde yastığın, yorganın olmadığı koltuğa bakarken "Rahat edemedin koltukta, değil mi?" diye sordu.

Giz, sessiz gülüşüyle Dilara'nın kalbine bir çift kanat taktığından habersiz, dağınık saçlarını düzeltmek istercesine geriye itti. Tüm serseriliğiyle öyle göz kamaştırıcı görünüyordu ki, üstelik kadının elini uzatabileceği mesafede... Adamın dudakları öyle derin bir gülüşle kıvrılmıştı ki; gamdan, kasvetten azade, tüm düğümlerini çözmüş, tüm bağlarından kurtulmuş, sanki tüm kuyulardan sağ kurtulmuş , bütün derinliklerden düze çıkmış, sanki hiç yara almamış; eti, keskin bir bıçağın ucunda gök gibi ikiye yarılmamış – hem de defalarca – hiç kanamamış, kaburgaları hiç aralanmamış, kalbi hiç sıtma görmemiş, hiç canı yanmamış, hiç kalbi kırılmamış, küçük bir erkek çocuğu gibi yani; öyle bir gülümsemesi vardı ki kadın, canının yanacağını bile bile bir pervane gibi adamın etrafında kanat çırpıyordu. Semah döner gibi... Giz'in yörüngesine girmiş bir uydu gibi... Adamın yakıcı nefesini teninde hissederek gözlerini kırpıştırdı. Bir şeyler söylüyor olmalıydı. Göğsünü bir iç deniz gibi kabartan, derin bir nefesle iç çekerek kulak kesildi.

Ah, bu adam! Zaman, Giz'in varlığıyla anlamını yitiriyordu.

"Senin koynunda uyuyormuş gibi değildi tabi." Dudağının ucundaki gülüşü genişletmeden kor bakışlarını, derin bir istekle kadının utanarak yere eğdiği yüzünde gezdirdi. "Ama rahattı."

Dilara cevap vermek için araladığı dudaklarını ne diyeceğini bilemeden kararsızca kapattıktan bir an sonra, kirpiklerinin üzerinden adama kaçamak bir bakış atarak "Ben o gün sızmıştım bir kere," diye meydan okudu. "Uyuduğumu bile hatırlamıyorum."

"Así, señora?"*Yani?

"Yani," diye mırıldandı Dilara Türkçe'sini söyleyerek. Giz'in parmaklarının, saçlarının arasından boynuna kaydığını hissederek nefeslenip kirpiklerinin arasından adama baktı. Üzerinde rengi atmış, vücuduna bol gelen, salaş bir tişört vardı. Saçları dağılmış, sakalları karışmış, gözleri hafifçe şişmişti. Öyle güzeldi ki... Güzelliğiyle kadının nefesini kesiyordu. İç çekerek "Koynumda uyumuş sayılmazsın," diye devam etti.

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now