13. Taht Savaşında İlk Perde

39.5K 3.3K 1.6K
                                    


Sevgili arkadaşlarım bu bölüme yapabildiğiniz kadar yorum yaparsanız çok mutlu olurum. çok kalp.


🎭


13. Taht Savaşında İlk Perde

Deneme sınavı olduğumuz haftaların pazarında, Ezgi babası ile birkaç saat vakit geçirir, saat üç-dört gibi eve dönerdi. Apartman kapısının arkasında, Mehmet amcanın Ezgi'i almaya gelmesini bekliyordum. Resmen pusuya yatmıştım. Ezgi için pusuya yatan gazeteciler gitmiş, yerlerine ben gelmiştim. Neyse ki bu sefer işler benim lehime işleyecekti. Yani, öyle olmasını umuyordum...

Birkaç yanlış alarm yaşanmış, her seferinde gerisin geri yerime dönmüştüm ama bu sefer apartmanın önünde duran arabanın Mehmet amcanın olduğuna emindim. Kapıyı açıp baktım. Ayna gibi parlayan siyah, gösterişli bir araba duruyordu. Bu sefer yanılmamıştım.

Ezgi arabadan inerken, ben de bahçe yolundan kapıya doğru yürüdüm. Tesadüfi bir karşılaşma gibi görünecekti.

Beni gördüğünde bozuk yüzü daha da asıldı. Ezgi'nin, Mehmet amcanın yanından mutlu döndüğüne bir kere bile şahit olmamıştım zaten. Senelerdir değişmeyen bir rutindi bu artık.

Ezgi'nin ardından babası indi arabadan. "Açelya!" dedi, beni gördüğüne sevindiğini belli eden sevecenlikle. Mehmet amca sıcakkanlı bir adamdı ama Ezgi'ye karşı mesafeli ve eleştirel, Ezgi'nin annesine karşı ise buzdan bir tutum sergilemeye yemin etmişti sanki. Biz daha küçükken, henüz boşanmamışlarken bile öyleydi. "Seni görmek ne güzel. Epeydir göremiyordum."

Beni görmesi pek iyi olmamıştı, esas hedefim Ezgi'ydi. Konuşulacak konuyu biliyordum ve bu konu Ezgi'yi sinirlendirecekti. Planımdan vazgeçmeyi düşündüm ama başka şansım yoktu. Yarın okula gidip yazdıklarımızı görmeden önce Ezgi ile konuşmam gerekiyordu ve bunun için başka şans yaratamazdım.

"Seni görmek de güzel, Mehmet amca."

Üçümüz bahçe yolunun ortasında buluştuğumuzda beni yanaklarımdan öptü. Vakit kaybetmeden direkt olarak konuya girdi. "Senin deneme sınavın nasıl geçti? Gerçi bunu sana sormak biraz anlamsız. Eminim harika geçmiştir."

Şimdi karşımda iki seçenek vardı. Ezgi'yi babasının gazabından biraz da olsa korumak için benim de kötü geçtiğini söyleyebilirdim ama bu Ezgi'yi sinirlendirirdi. Yapacağım hiçbir şey, benimle ilgili hemen hemen her şeye gıcık olan Ezgi'yi, ona acıdığımı düşünmesi kadar sinir etmezdi muhtemelen. Gerçeği, çok iyi geçtiğini söyleyebilirdim ki bu da Ezgi'yi sinirlendirirdi. Bir planım olmasa Ezgi'yi korumayı seçebilirdim ama bugün o gün değildi. En iyisi net bir cevap vermemekti.

"Benim de kötü geçen sınavlarım oluyor."

"Ama bu onlardan değildi, değil mi?"

Neden ısrar ediyordu? Ezgi'nin benim önümde küçük düşmesini, utanmasını sağladığında onun değişeceğini mi sanıyordu? Ebeveynler çocuklarının iyiliklerini isterken bazen ne kadar korkunç olduklarının farkına bile varmıyorlardı.

"Henüz yılın başında olduğumuz için emin değilim." Sorudan kaçmaya çalıştığımı belli etmiştim. Mehmet amca beni tanıyordu. Dersler konusunda emin olmadığım çok az şey olurdu. "Ama yine de iyi bir sonuç bekliyorum," dedim kıvırmaya çalıştığımı daha fazla belli etmemek için.

Sonuçta yine gerçeğe dönmek zorunda kalmıştım. Neyse, zaten bunun girdiğim son savaş olacağına karar vermiştim. O yüzden sorulardan kaçma konularında daha iyi olmaya ihtiyacım yoktu. Oyunlara, planlara, konuyu değiştirme ya da yalan söyleme becerisine... Hiç birinde iyi olmaya ihtiyacım yoktu sonrasında.

İLHAM PERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin