14. Kim Bu Bonnie Ve Clyde?

36.4K 3K 476
                                    

Bölüm kısa biliyorum. O yüzden yeni bölüm için oy sınırı koymuyorum birkaç güne gelir. Ama lütfen siz de oy vermeyi unutmayın :)


💣


14. Kim Bu Bonnie Ve Clyde?

Bütün okul duvarlardaki yazılarla ve Melis'in sırasındaki taç çizimiyle çalkalanıyordu ama ne yazık ki istediğim etkiyi yaratamamıştım. Melis, bunun onunla alakası olmadığına dair yeminler etmiş, Ezgi de benim içten olmadığına kesin olarak emin olduğum ama diğer herkesin içten sandığı bir gülümseme ile bunu onun yaptığına inanmadığını söylemişti. Sonuç benim için yine hüsrandı.

Ders aralarında, her köşede bu konu tartışılıyordu. Herkes birbirine aynı soruyu soruyordu.

Kim bu Bonnie ve Clyde?

Öğretmenler kendi çaplarında, öğrenciler kendi çaplarında araştırıyordu bu olayı. Melis, Ezgi ve onların grubu başta olmak üzere birileri sürekli olarak sorgulanmak için müdür odasına çağırılıyordu. Nöbetçi öğrenciler, şüpheli olarak görülen öğrencileri çağırmak için bir o sınıfa, bir bu sınıfa gidiyordu. Zarar gören kameralar değiştiriliyor, çalınan bir eşya olup olmadığı tespit edilmeye çalışılıyordu. Çalınan bir eşya olmadığı için okul yönetimi okulun prestijinin sarsılmaması için polise haber vermemeye karar vermişti.

Teneffüslerde Ezgi ve Melis'ten sonraki en çok rağbet gören kişiler nöbetçi öğrenciler olmuştu. Herkes onlardan bilgi almaya, bir şey duyup duymadıklarını öğrenmeye çalışıyordu.

Öğrenciler gruplar kurmuş, bunun arkasında kimin olabileceğine dair tartışıyorlardı. "Melis yapsa neden kendi sırasına taç çizip kendini açık etsin ki?" diyordu bir kısmı. Diğer bir kısım ise, "İşte böyle düşüneceğinizi bildiği için kendi sırasına taç çizdi," diyordu. Diğer taraf, Melis'in böyle derin düşünebilecek kadar akıllı olduğuna inanmıyordu. "Zaten o yüzden böyle bir şey yaptı ya," diyordu, Melis'in yaptığını düşünenler de.

Okula tam bir kaos hakimdi. Sakin olan tek grup bizdik muhtemelen. Ben, planım istediğim gibi gitmediği için bozuktum. Deniz benden de kötü durumdaydı. Resmen çökmüş, Ezgi ve parazitlerini stalklama bağımlılığına geri dönmüştü. Saatlerdir ne telefonu elinden bırakmış, ne de doğru düzgün konuşmuştu. Deniz'in, Ezgi ve parazitlerine olan öfkesi son birkaç ayda nefret boyutuna ulaşmıştı. O yüzden bu hezimet onun canını benimkinden çok daha fazla sıkmıştı.

Başarısız planımın yarattığı hayal kırıklığının etkisinden öğle yemeğinde nihayet çıkabildiğimde, "Sorun ne?" diye sordum İrem'e. Ondaki bu enerji düşüklüğünün okuldaki olaylarla ilgili olmadığına emindim. Bu okul dedikoduları İrem'in hiçbir zaman umurunda olmamıştı.

"Dün siz gittikten sonra babamın arabasını baştan başa çizdim," derken İrem'in konuşması neredeyse ruhsuzdu. "Mahvettim arabayı."

Depresyonun eşiğindeymiş gibi çökük omuzlarla oturmuş yemeğiyle oynayan Deniz kafasını kaldırıp İrem'e baktı. "Evde kıyamet kopmuş olmalı."

"Hayır, tam tersi," dedi İrem, başı ağrıyormuş gibi alnına masaj yaparak. Sonra çenesini, yumruk yaptığı eline yasladı. Onu ilk kez bu kadar üzgün görüyor olabilirdim. Üzgünden de öte, çaresiz görünüyordu. Ne yapacağını, ne hissedeceğini bilmiyormuş gibiydi. "Babam hiçbir şey söylemedi. Sadece, umarım öfkeni çıkarmışsındır, deyip odasına çekildi. Yüzüme bile bakmadı."

"Bu iyi bir şey değil mi?" diye sordu Deniz, İrem'in mutsuzluğuna anlam veremeyerek. "Öfkeni çıkarmak istiyordun. Yaptın ve karşılığında azar bile yemedin. Keşke benim de evde bir şeylere zarar verdiğimde bunu öfkeden yaptığımı anlayabilecek anlayışlı ebeveynlerim olsaydı. Kapıyı biraz hızlı kapattığımda bile kıyamet kopuyor."

İLHAM PERİSİWhere stories live. Discover now