Fil Kadın

462 32 20
                                    

13.12.2019

02:05


1 Nisan 2003. "Ve savaş bitti." manşetini gazetelerde görmek istediğimiz gün. Duman'ın Crow'da kimselerden habersiz verdiği sürpriz konserin gecesinin bağlı olduğu gün. 1 Mart 2003 tezkeresinden tam 1 ay sonraki gün. Şaka gibi bir gün. Bir de Elka Yıldız'ın 28 senelik hayatını sonlandıracağı gün.

Tabii, genç kadın için bugün en çok da kendi hayatını sonlandıracağı gündü. Hayatında son kez, kendini gerçekten önemli hissetmek istedi; beceremedi. Ardında bırakacağı hiçbir şey yoktu. Dünya bir oluk, bizler de su; o ise hiçbir suya karışmadı, aktığı yol hep aynı kaldı. Ve bugün 1 Nisan 2003, Elka Yıldız 28 yaşında ölmüş olacak.

Ardında hiçbir şey bırakmadan.

Ne bir "aile", ne bir dost, ne bir kitap o sürekli yazıp yazıp sildiklerinden, ne kısa bir şiir, ne sıkıcı toplantılarda masaya karalanan bir resim, ne bir duvar yazısı, ne de bir sevgili. Hiçbir şey. En çok da sevgili. 28 yıl boyunca aramış; önce ailesine, sonra çevresine bakmıştı. Okulda, işte, tatilde, doğada, müzikte, kitapta, filmde, yatağının altında, komidinde, ... Her yerde aşkı aramıştı. "Nereye koyduysan ordadır." demişti annesi.

O sevgisini hiçbir yere koyamamıştı.

Dinledi, gördü, izledi. Yapmayacağı, yapamayacağı şeyler yaptı. Binlerce insanla tanıştı, onlara uydu, onları anladı; fakat içlerinden biri bile onu anlamadı. Fazla beklentisi de yoktu; sevilmek sonra daha çok sevilmek, çok çok sevilmek, en çok sevilmek. Bir insanın isteyebileceği en masum şeyi, bir insandan beklenilebilecek en kolay şeyi istedi; sevgi.

Her insan sevmek, sevilmek için yaşardı. Sevilmek için öğrenirdik, takdir alabilmek için. Sevilmek için başarılı olurduk, sevilmek için zengin olurduk, sevilmek için anlatırdık, sevilmek için düşünür; sevilmek için anlardık. Sevilmek için yaşardık.

"Sevilmeden, sevmeden yaşamanın anlamı ne?" diye mırıldandı, dudağının üstündeki o minik çukurda biriken yağmur damlalarını yalayarak.

Ruh eşleri vardı, arkadaşları anlatırdı. Bir kitap okumuştu, ruh eşini arayan bir kadın hakkında. Kadın, ruh eşlerinin belirli reenkarnasyonlar sonucu ikiye ayrılan ruhun parçaları olduğunu öğreniyordu kitapta. Ruhunun bir diğer parçasını bulan, ruh eşini bulan insan hayattaki yegane amacını gerçekleştirmiş oluyordu: Kendini bulmak.

"Kendimi bulamadım, kendimi tanımıyorum." dedi bu sefer, yüksek sesle. "Ben bile bilmiyorsam kendimi, dünya neden bilsin ki beni?" dedi ve gülümsedi kendi kendine. Bir kibrit çıkardı elindeki kibrit kutusundan, yaktı. Önünde duran, kendi yazdığı öykü ve şiirlerle dolu konteynıra fırlattı kibriti. Sonra soğuktan üşüyen ellerini cebine soktu, eve girdi.

Her şey planlanmıştı. Arkadaşının evinden yürüttüğü çalıntı bir silah ile vuracaktı kendini. O öldükten sonra, zavallı arkadaşının başına çok iş açılacaktı fakat o Elka'yı affederdi; zorundaydı. Ölmüş birinden nefret etmek kadar aptalca ne olabilirdi ki?

"Yaşayan birinden nefret etmek."

İlk defa silah kullanacaktı, ilk defa birini vuracaktı. Bir insanın, kendini vurması mümkün müydü bilmiyordu fakat bu şekilde hayatını sonlandıran birçok kişinin hikayesini okumuştu. Bunu yaparken çok dikkatli olmalıydı. Eğer bir şeyler yanlış giderse, onu hayatı boyunca yatağa mahkum edecek, şu günlerde en büyük lüksü olarak gördüğü ölme hakkını bile elinden alacak bir hayata sahip olurdu.

Minik salonuna son bir kez baktı. Yeşil bir koltuk, annesinin eski evinden getirdiği mor bir masa ve tüm evi aydınlatan büyük pencereler. Bu pencerelere perde asmayı reddetmişti Elka, Güneş istediğini yapabilmeliydi.

Yavaş yavaş merdivenlerden çıkmaya başladı. Hiçbir şey düşünmek istemese de çıktığı her adımda o öldükten sonra neler olacağını düşünüyordu. Öyle çok fazla üzülecek biri de yoktu sanki, kimse özel değildi. Annesi, onun boşluğunu yeni bir komşuyla; arkadaşları, onun boşluğunu yeni bir arkadaşla doldururdu. Daima dağınık olan kısa sarı saçları, ela gözleri ile bu dünyada Elka Yıldız gibi birçok insan vardı, özel değildi.

"Özel değilim."

Halbuki ne çok istemişti özel olmayı. Bilinmeyi, hatırlanmayı. Tüm dünyaya haykırmak istemişti hikayesini. Şimdi de sessizce gidecekti. Geçirdiği gripler, çocukken ağlaya ağlaya gittiği okullar, dinlediği dersler, sabrettiği günler, dökülen yağmur damlaları, yıldız kaymasa da tutulan dilekler... Hepsi boşunaydı, sadece kendisi bilecekti.

Son dört basamağı hızla çıktı ve kendini odasına attı. Artık uzatmanın bir anlamı yoktu. Komidininin üstündeki örtüyü kaldırdı ve komidini açtı. Silah ordaydı. Elka Yıldız, 28 yaşında. Bugün ölecek olan insanlardan sadece bir tanesi.

Arka cebine koyduğu mermilerden iki tanesini çıkardı. Her şeyi, filmlerde gördüğü gibi yapmaya çalışıyordu; fakat o filmlerde kimsenin eli Elka'nın eli gibi titremiyordu. Kimse bu kadar terlemiyordu da. Derin bir nefes aldı, elleri silahı tutmaktan yorulmuştu. Elka, insanların ölmeden önce hayatlarının bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğini duymuştu. Okuduğu birçok kitapta, izlediği birçok filmde böyle bir durumdan söz ediliyordu. Gözlerini kapattı ve mutlu ölmeyi istedi. Filmin, sadece mutlu olduğu kısımlarını izlemek istiyordu.

Ani bir sesle irkildi ve kafasını hızla yanında duran cama doğru çevirdi. Cama bir şey çarpmıştı. Tekrar derin bir nefes aldı ve mermileri sırayla silaha yerleştirdi. Kulağında çınlayan büyük bir gürültü, elindeki mermileri yere düşürmesine sebep oldu.

Gözlerini yavaşça açtığında ilk gördüğü şey yerdeki cam kırıkları oldu. Parmak ucuna kalkarak cam kırıklarına basmamaya çalıştı, ölecek birinin cam kırıklarından kaçması ne komik. Pencereye doğru yaklaştığında bahçesinde onu izleyen minik bir çocuk gördü, odaya baktığında ise kenarda duran bir futbol topu.

"Ağız tadıyla intihar bile edemiyorum." diye mırıldandı. Topu eline aldı ve penceredeki kırık delikten aşağı attı.

Pencereden geri çekildi ve yere düşen mermileri toplamaya başladı. Elinde biriken dört mermiyi, büyük bir dikkatlilikle şarjöre doldurdu. Film şeridini bekleyemezdi. Silahı tekrar başına doğrulttu ve sevdiği bir şarkının sözlerini mırıldanmaya başladı. Elephant Woman... Kulağında hissettiği acıyla silahın elinden kaydığını hissetti; top bu sefer de kulağına çarpmıştı.

Basit bir küfür savurarak cama yaklaştı. Küçük çocuk hala ona bakıyordu. Bir eliyle kucağını, bir eliyle de topu tutarak hızla odadan çıktı. Merdivenleri indi. İndiği her basamakta, merdiven adeta yıkılacak gibiydi. Minik salonu geçip bahçeye açılan kapıyı öfkeyle açtı. Bahçede öylece dikilen küçük çocuğun masmavi gözleriyle karşılaşında öfkesi patlak bir balon gibi söndü ve yukarıdayken çocuğun kafasına fırlatmayı planladığı futbol topunu yavaşça yere bıraktı.

Küçük çocuk ona doğru yaklaştı ve Elka'nın az önce topu tutan, en az çocuğunki kadar küçük olan elini aldı. Elka, onu daha iyi görebilmek ve söyleyeceklerini duyabilmek için yere doğru eğilip diz üstü oturdu. Küçük çocuk, Elka'nın üşümüş ellerini iki avucunun arasına aldı ve ona baktı.

"Geldim Elka, buradayım."

Ruh Eşleri Ölmez (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now