Öyle Gerçekti Ki

58 5 2
                                    


Haziran ayının ilk günleriydi. Kadın el frenini çekti, arabayı durdurdu. Ellerini yaklaşık 8 saattir kullandığı direksiyondan kaldırdığında omzunda bir ağrı hissetti. Elini omzuna götürdüğünde bu akşam için bir masaj randevusu alması gerektiğini düşündü. Derin bir nefes aldı ve gerindi. Aynadan arka koltukta uyuyan kızına baktığında hissettiği tüm fiziksel ağrılar ruhsal bir sancıya dönüştü. Sahi ne yapacaktı? Yıllarca güçlü bir bedenin arkasına saklanan kızı şimdi çocukluk hallerine dönmüştü. Onun bir kadın olduğu sanmış, gurur duymuştu; fakat biricik Elka'sı yardıma muhtaç küçük bir kızdı. En çok da kendi yardımına... Annesinden gelecek yardıma.

Kadın gözlerinde biriken yaşları hızla sildi. Kızının onu böyle görmesine izin veremezdi. Bu ona verilmiş bir şanstı, kızı tekrar küçük bir kız çocuğuna dönmüştü ve yardıma ihtiyacı vardı. Küçüklüğünde ona veremediği ilgiyi ve sevgiyi telafi etmenin tam sırasıydı.

Fakat keşke biricik kızı bu kadar acı çekmiyor olsaydı. Acısı o denli büyüktü ki kelimelere dökemiyordu Elka, ne doktorlara ne annesine derdini anlatamıyordu. Sadece ela gözleriyle donuk donuk bakıyor, annesinin ona hediye ettiği o portreyi sıkı sıkı tutuyor, dudaklarındaki buruk gülümsemeyi muhafaza ediyordu. Zavallı kızın iki haftadır yaptığı tek şey buydu. Doğru düzgün yemek yemiyor, ayağa kalkmıyor, bir şey söylemiyordu. Ara ara sayıklıyor, bazen ağlıyor fakat annesinin karşısına geçip tek bir kelime etmiyordu. En son bir hafta önce doğru dürüst bir cümle kurmuştu kız. Gitmek istediğini söylemişti. Kelimesi kelimesine hatırlıyordu kadın, kızının söylediklerini: olur da bir daha söyleyemez hiçbir şey o küçük pembe ağzı diye. "Beni buradan götür anne." demişti.

Bak geldik anneciğim, dedi kendi kendine Mari. Daha sonra kapıyı açtı ve arabadan indi. İzmir'in temiz havası içine çekti. Ciğerleri deniz kokusuyla doldu fakat bu bile onu keyiflendiremedi. Gülümsemeye çalıştı ve titreyen elleriyle Elka'nın kapısını açtı. Genç kadın tüm yol boyuna uyumuştu, hala da uyuyordu.

"Güzel kızım, geldik." diye fısıldadı Mari. Kızının solgun yüzünü gördüğünde ağlayacak gibi oldu fakat yüzünü masmavi gökyüzüne çevirdi. Bu tatil onlara iyi gelecekti. Kızını iyileştirecekti.

Genç kadın gözlerini açtı. Yüzü ifadesizdi. Kalkmaya çalıştığında annesi hızla kollarındaki tabloyu almaya çalıştı. Hızla tabloya uzandı ve tabloyu sıkı sıkı tuttu.

"Tamam bebeğim, düşürme diye alacaktım." dedi annesi yumuşak bir sesle, "Hadi tutun bana."

Elka, annesinin elinden tuttu ve arabadan çıktı. Arabanın kapısını kapatmaya yeltendi fakat gücü yetmemişti. Annesi arkasından uzanıp arabanın kapısını kapattı ve kızını belinden tuttu. Genç kadın yaklaşık iki hafta boyunca yatakta olmasına, tüm yol boyunca uyumasına rağmen yorgundu. Vücudu hiçbir işlevini yerine getirmiyordu. Yapabildiği tek şey kollarının arasında duran bu tabloyu sıkı sıkı tutmaktı. O, onu bu dünyaya bağlayan son şeydi. Donuk ela gözleri, bir tek resimdeki sevgilisine baktığında parıldıyordu.

Anne kız, birbirlerine tutunarak özenle dizayn edilmiş bahçelerine doğru yürüdü. "Hatırladın mı?" diye sordu Mari, Elka'ya bahçedeki büyük havuzu göstererek. "Burada eskiden parmak uçların buruşana denk yüzerdin." dedi. Genç kadın yüzünü o tarafa bile çevirmedi. Yürüyen bir ölüydü sanki. Koluna giren herhangi biri onu istediği yere götürebilirdi. Solgun yüzü, donuk bakışlarıyla karanlık bir mahzene kapatılsa bile böyle ifadesizce dururdu.

Mari, nefretle sahte zenginliklerle bezenmiş evine baktı. Misafirlerini gerine gerine gezdirdiği, her bir odasından gururla söz ettiği bu evden şimdi nefret ediyordu. Sahip olabilmek için yıllarca çalıştığı, onu kızı ile ilgilenmekten alıkoyan bu evdi. Sırf birkaç kokona arkadaşına nispet yapabilmek için, sanat camiasında dekorasyon ve mimariye olan ilgisinden söz ettirebilmek için kızının çocukluğundan saklandığı ev, tam da burasıydı.

Ruh Eşleri Ölmez (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin