Mesaj

47 3 10
                                    


Genç kadın, gözlerini o yeni güne açtığında saklamak, bastırmak istediği bir heyecan vardı içinde; çocuksu bir heyecan. Bir yanı bu heyecanı yataktan fırlayıp delicesine yaşamak isterken bir yanı da bu heyecanın abartılı olduğunu, sonuçsuz kalacağını ve sakin olmasını söylüyordu. Hak ediyor muydu bu heyecanı yaşamaya? Yeterince özel miydi ki, biraz da olsa?

Aklındaki bu çocuksu düşünceleri kovdu ve kendi kendine tekrarladı: "Bugünün diğer günlerden hiçbir farkı yok, beklenti içine girme Elka."

Her zaman yaptığı gibi yataktan sakin bir şekilde kalktı, bu sabah da her sabah gibi olacaktı. Ayaklarına yerde dağınık bir şekilde duran terliklerini her gün olduğu şekilde dengede zar zor durmaya çalışarak giyindi. Bu günün de diğer günler gibi aynı olduğu düşüncesine kendini alıştırmak için susamadığı halde günlük rutinini atlamamak için komidininde duran sudan isteksizce bir yudum aldı.

Komidinin üstünde duran küçük aynaya doğru eğildiğinde saçlarını her sabah yaptığı gibi düzeltmedi, güzel görünmesine ne gerek vardı ki? Pekala, bu gün de diğer günlerle aynıydı; hatta daha önemsiz bile olabilirdi. Dolayısıyla saçları diğer günlerde olduğundan daha az özeni hak ediyordu.

Öylesine bir özensizlikti ki bu, omzundan koluna düşen yakasını bile düzeltmedi; hatta kahvaltıyı bile geç saatlere bırakacaktı bugün. Önemsiz bir gün olacaktı, alabildiğine önemsiz. Alışmalıydı buna Elka Yıldız, boş yere heveslenmemeliydi.

Önceki senelerde olduğu gibi olmayacaktı bugün. Maddi manevi umursamazlığa hazırdı, güçlüydü. Önemsememe cephaneleri hazırdı, soğukkanlılıkla bekliyordu. Hatta beklemiyordu bile, öylesine önemsizdi.

Terliklerini hevessizce yere sürüyerek odasını havalandırmak üzere cama yaklaştı ve tül perdelerini özensiz bir şekilde camdan ayırdı. Öylesine umursamazdı ki, en azından öyle olmaya çabalıyordu, perdeleri camdan ayırırken ısrarla odasına sızmaya çalışan güneş bile yakalayamadı bakışlarını. Ayağına büyük gelen terliklerine bakarak perdeleri iki yana doğru ayırdı.

Güçlü umursamazlığı, içindeki çocuksu heyecana kıyamayıp ona izin verdiğinde genç kadın parmak uçlarında yükseldi ve önce camdan sızan güneşe sonra da aşağı bahçesine baktığında kalbi yerinden çıkarcasına atmaya başladı ve güçlü umursamazlığı yanaklarında oluşan pembeliklere veda ederek küçük kalbini tamamiyle çocuksu heyecanına bıraktı.

"Dante!" diye bağırdı genç kadın, camdan aşağı bakarken. Artık umursamaz olmanın, soğukkanlı olmanın hiçbir önemi yoktu. Heyecanının karşılığı olacaktı, heyecanlı olabilirdi, mutlu hissedebilirdi.

Terliklerini ayağından fırlattı ve koşarak evin merdivenlerini inip kapıyı açtı. Kendini bahçeye attığında Dante onu kucakladı ve Elka hayranlıkla bahçesini donatan sarı çiçekleri izlerken Dante ona doğru fısıldadı:

"İyi ki doğdun çiçek kadın."

Genç kadın büyülenmiş gibiydi. Soluk çimenlerle, yabani otlarla dolu bahçesi sapsarı minik papatyalar ile bezenmişti. Sürekli bir bahçeye, bir de tüm bunları nasıl yaptığını anlamaya çalışırcasına Dante'ye bakıyordu. Minnettarlık içerisinde Dante'ye baktı ve ona gülümsedi. Tüm bedenini tarifi imkansız bir neşe kaplamıştı.

28 senenin acısı işte şimdi çıkıyordu. Bugünün mutluluğu, 28 sene boyunca toplanmıştı. Şu an yaşadığı bu çocuksu mutluluğunun bedelini, bu yaşına gelene kadar her doğumgününde yalnızlıktan sessizce ağlayarak ödemişti genç kadın. Bugün, o gündü. Doğduğu için özel hissedebileceği ilk gün.

Ruh Eşleri Ölmez (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now