Yağmur Damlalarının Gözyaşlarına Dönüştüğü Gün

38 3 0
                                    


"Benim..." dedi. "Benim film şeridim."

Islak kirpikleriyle ağırlaşan gözlerini araladı. Etrafına bakındı. İşte buradaydı. Bir türlü toplamayı beceremediği dağınık odasında. Elinde sıkı sıkı tuttuğu silahı yavaşça bıraktı. Saçlarına dolanan mermilerin soğukluğunu parmak uçlarında hissedebiliyordu. Biraz önce gördüklerini düşündü. Gözlerini kapadı. Dudaklarında biriken tuzlu teri yaladı, fazla düşünmek de iyi değildi; açtı gözlerini. Daha nereye kaçacaktı?

Kulaklarında yankılanan melodiyi fark ettiğinde başını yavaşça çevirdi. Ses, kulaklarına taktığı kulaklıktan geliyordu. Film boyunca ona eşlik eden o melodiyle işte tekrar buluşuyordu. Dünyanın en güzel, en tatlı melodisi... Gülümsedi. Şimdi o tatlı melodi, hoş bir sesle buluşacaktı. Filminin diğer başrolüyle... Dante'yle.

Sözleri bu sefer biliyordu, ezberlemişti. Artık eşlik edebilirdi. Iva Lovell'in kadife sesi yankılandığında kulaklarında, ona eşlik etmek için dudaklarını araladı. Fakat gücü kalmamıştı. Ağzındaki kanı tükürdü ve şarkıyı sadece dinlemeye karar verdi. Bazı şeylere her zaman eşlik edemez, yetişemezdi. Hayat, onun şarkı sözlerini ezberlemesini bekleyemeyecek kadar kısaydı. Şarkıyı daha önce öğrenmeliydi, söyleyeceği sözleri daha önceden bilmeliydi.

Yavaşlayan nefes alışverişleriyle inip şişen göğsünü izledi. Olacakları biliyordu artık, hikayeyi baştan sona okumuştu. Beklediği gibi, cama bir şey çarptı. Bakmak için yerinden kalkar mıydı? Saklı perdelerin arkasına saklanarak, korkuyla bakar mıydı camın ardındaki şeye? Şimdi bakamazdı, kalkamazdı yerinden. Bakmasa da olurdu, biliyordu. Bu odanın camlarına hep bir şeyler çarpardı. Hep bir şeyler yıkılır, hep bir şeyler parçalanırdı. Gözlerini kapadı tekrar, "Bak bir kere daha çarpacak." dedi kendi kendine. "Bu sefer parçalanacak, cama bir şeyler çarpacak ve parçalar bir daha yerine oturmamak üzere dağılacak dört bir yana." diye düşündü.

Boğazındaki acı kan tadını hissettiğinde öksürdü. Tüm gücüyle kendisini sağ tarafa doğru ittirdi, cama sırtı dönük şekilde. İçinde bulunduğu anı unutmalıydı, gözleri bir anlığına aralandı. Ellerine bulaşan kanı gördüğünde ne yaptığının farkına vardı. Tüm vücudu endişeyle ürperdi. Gözlerindeki yağmur damlaları birer gözyaşına dönüşüp yanaklarından süzüldü.

Bir ses daha duydu, tekrar tekrar kapadı gözlerini sımsıkı. İşte şimdi top yere çarpıyordu, işte şimdi tüm cam parçaları dört bir yana saçılıyordu. Parçalar bir daha birleşmemek üzere ayrılıyordu. Ses aynıydı, öykü aynıydı, başrol aynıydı; her şey filmdeki gibi oluyordu.

Ama kimse gelmiyordu. Kimse yanı başında beklemiyordu. Kimse, dudaklarında biriken kanı silmek; son sözünü dinlemek için gelmiyordu. Başını okşayan kimse yoktu. Yalnızdı, yapayalnızdı ve üşüyordu. Parçaları toplayacak kimse yoktu. Yere saçılmış tüm bu parçalar, yerdeki bu ölünün de aynı kaderi yaşamasını istiyorlardı. Kimse yoktu. Sesleri duyacak, filmi izleyecek kimse yoktu.

Genç kadın gülümsedi acıyla. Gözleri kapanmadan önce son bir kez fısıldadı:

"Bu benim film şeridim."

1 Nisan 2003. "Ve savaş bitti." manşetini gazetelerde görmek istediğimiz gün. Duman'ın Crow'da kimselerden habersiz verdiği sürpriz konserin gecesinin bağlı olduğu gün. 1 Mart 2003 tezkeresinden tam 1 ay sonraki gün. Şaka gibi bir gün. Bir de Elka Yıldız'ın 28 senelik hayatını sonlandırdığı gün.

Tabii, genç kadın için bugün en çok da kendi hayatını sonlandıracağı gündü. Hayatında son kez, kendini gerçekten önemli hissetmek istedi; beceremedi. Ardında bırakacağı hiçbir şey yoktu. Dünya bir oluk, bizler de su; o ise hiçbir suya karışmadı, aktığı yol hep aynı kaldı. Ve bugün 1 Nisan 2003, yaklaşık 2 dakika önce, Elka Yıldız 28 yaşında öldü.

Ardında hiçbir şey bırakmadan.

Ruh Eşleri Ölmez (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now