Zamanımız Tükeniyor

98 10 3
                                    


Bu, genç kadının kafede ilk günüydü. Fazla müşterisi olmayan, sade bir kafeydi. Yapılacaklar aslında oldukça basitti, gelen müşteriyi selamlamak ve ihtiyacı olan yiyecek ya da içeceği ona servis etmek. Tabii, mekanın temizliğinden ve güvenliğinden de o sorumluydu çünkü kafede çalışan tek kişi Elka'ydı. Genç kadın, iş görüşmesine geldiğinde bu ayrıntı ona söylenmemişti. Yine de butik bir kafe olduğu için Elka her şeye yetişebiliyordu. Saat 9'dan beri buradaydı ve henüz 5-6 müşteri gelip gitmişti. Şimdi ise kafede sadece, kafenin ünlü spesiyallerinden kahveli havuçlu bir keki bölüşen bir adam ve kızı vardı. Küçük kızın kahkahaları, bu boş kafeyi şenlendirmişti. Baba-kız, kahkahalar eşliğinde söyledikleri keki afiyetle yiyorlardı. Elka, içinde garip bir mutluluk hissetti ve küçük kıza bakarak gülümsedi. Küçük kız, ona gülümsediğini hissetmiş olacak ki aniden ona doğru döndü ve genç kadına el salladı. Elka, kasanın yanında duran şemsiye çikolatalardan bir tane çıkardı ve onların bulunduğu masaya doğru ilerledi. Şemsiye çikolatayı küçük kıza doğru uzattı ve teşekkür eden babasına başka bir şey isteyip istemediklerini sordu.

"Teşekkür ederiz." dedi gülümseyerek adam. Elka başını salladı ve kasadaki yerine geri döndü. Ellerini göğsünde kavuşturdu ve kafeyi incelemeye başladı. Pastel sarı renginde duvarları, yeşil ve sarı tonlarında masa sandalyeleri ile kafe dev bir limonu andırıyordu. Kafe, adını da bu özelliğinden almış olmalıydı. Genç kadın, kasanın üstüne yapıştırdığı kafe tanıtımı için hazırlanan sticker'a baktı. Limon Kafe... Kafenin ismi buydu. Elka'ya yeni bir iş olanağı sağlayan kafenin ismi. Elka'nın, hayata geri dönüşünü simgeleyen metaforlardan birisi. Limon Kafe...

"Merhaba, şu masaya bir türk kahvesi alabilir miyim?"

Genç kadın, bakışlarını başında dikilen yeni müşteriye çevirdiğinde ne yapacağını bilemedi. Karşısında, yaklaşık iki ay çok büyük bir kavga ettiği komşusu vardı. Tüm büyük kavgalar gibi, yaşanan bu kavganın da nedeni şu an genç kadının hatırlayamacağı kadar önemsiz ve saçmaydı. Yine de Elka, karşısında duran bu kadının ne denli çirkef olduğunu biliyordu. Oldukça ağzı bozuk ve kaba bir kadındı. Şimdi de hiçbir şey yaşanmamış gibi Elka'nın gözlerinin içine bakıyor ve arkasındaki masayı göstererek oraya bir kahve getirmesini söylüyordu.

Elka, gözlerini kadından kaçırarak kahvesini nasıl istediğini sordu. Bol şekerli, diye cevap verdi kadın. Elka başını salladı ve kadının masaya gidişini izledi. Kadının yürüyüşünde bile tuhaf bir kendini beğenmişlik vardı. Elka'yı görünce şaşırmış mıydı acaba? Belki de içinden, bir dergi editör yardımcısının neden garsonluk yaptığını sorgulamıştı. Belki de genç kadının işini kaybetmesine sevinmişti.


Elka kahve makinasının içerisine bir küp şeker, biraz kahve ve su ekledikten sonra makinayı çalıştırdı. Önüne gelen saçlarını kulak arkası yaptı. Kafenin, aynı tonda sarı dolaplarından birini açıp içerisinden bir kahve fincanı ve tabağı çıkardı. Tabağa kavanozun içinde bulunan fıstıklı lokumlardan ekledi ve kahveyi fincana doldurdu. Yüzüne hafif bir tebessüm takındı ve fincanı tepsiye koyup kadına götürdü. Kadın, o geldiğinde ellerini hızla büyük çantasının içerisinden çekti. Elka yavaşça kahve fincanını masaya bıraktı ve kadına bakmamaya çalışarak daha fazla bir şey isteyip istemediğini sordu. Kadın, "hayır" anlamında başını iki yana salladı. Elka, tepsiyi alıp kasadaki yerine doğru yöneliyordu ki bileğinde hissettiği baskı aniden kadına doğru dönmesine neden oldu. Bir kavga daha mı yaşanacaktı yoksa? Sorgulayan bakışlarla kadına baktı ve kadın ona gülümsediğinde bileğini hızla elinden çekti. Kadın ayağa kalktığında Elka ne yapması gerektiğini bilemedi ve olası bir atağa karşı kendini hazırlamaya karar verdi. Kadın ona doğru yaklaştı ve aniden yüzüne yaklaşıp dudaklarına bir öpücük kondurdu.

Ruh Eşleri Ölmez (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now