NİKAH

459 24 5
                                    

Hiç sesiniz çıkmıyor, kendimi sorgulatıyorsunuz valla.

Bölüm şarkısı/Zeynep Bastık, Emircan İğrek-Dargın

Uyandığımda hiç bilmediğim bir yatakta yatıyordum. Net göremiyordum, gözlerimi kırpıştırdım ve etrafa iyice baktım; çantam yere saçılıp içindekiler kontrol edilmişti. Hiçbir şey bulunamayınca öyle bırakılmıştı. Kendimi zorlayarak doğruldum ve etrafa baktım, buranın en azından düzgün duvarları vardı. Tamamen transparan değildi.

En son başıma neler geldiği aklıma dank etmişti. Ben resmen kaçırılmıştım, yeniden. Kötü olan taraflarından biri de saat hala benim dershanede olduğum saatler olduğu için şuan kaçırıldığımı bile bilmiyorlardı. 

Ayağı kalktım, bir süre baş dönmesiyle beraber sallandım ve tansiyonum yerine gelince odadan çıktım. İçimde büyük bir sinir ve korku vardı. Aden kim bilir bana ne yapacaktı? Reşit olduğumu da biliyordu. 

Salon olduğunu düşündüğüm yere geçtim, Aden masada oturuyor bilgisayarda bir şeyler yapıyordu. Beni görünce hışımla kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. "Öldüğünü düşünmeye başlamıştım, çok baygın kaldın."

"Gitmek istiyorum, beni neden yine kaçırdın?" diye bağırdım.

"Sakin ol, gelinlerin bu kadar sinirlenmesi hiç iyi değil."

"Ne gelini be?" Üstüne koştum, bilgisayarını aldım ve yere fırlattım. "Kendine başka gelin bul, ben seni istemiyorum aptal."

Kalktı ve bana bir tokat patlattı. O kadar şiddetliydi ki beynim zonklamıştı, yere savrulmuştum ve ağzımdan sızan kanları elimle siliyordum. Aden bir anda kendine geldi, aceleyle yere eğildi ve elimden tutup beni kaldırmaya yeltendi ama hemen geri çektim. "Bana ancak vurabilirsin zaten, başka türlü asla dokunamazsın."

"Sen öyle san." Yine de pişman olmuş gibi görünüyordu. Mutfağa gitti ve bir mendil alıp bana verdi. Dişlerimin arasından sızan kanları sildim ve ayağı kalktım. Pencereden dışarı baktım, yine her yerde korumalar vardı. Trabzon'da olduğumuza emindim, bu kadar kısa sürede şehir değiştiremezdik. Hem eski evi de yanmıştı.

Yukarı çıktım ve odasını bulmaya çalıştım. Kıyafetlerinin yatağın üzerinde olan odaya girdim ve çekmeceleri kurcaladım. Belki bir telefon ya da tablet bulabilirdim. Ama onun yerine iki tane uçak bileti buldum. Bodrum içindi ve bizim isimlerimiz yazıyordu. Yarın 19.00'daydı. İçimi büyük bir panik kapladı. Eğer oraya gidersek bizi asla bulamazlardı. Ömür boyu Aden ile kalmak zorunda kalırdım.

O sırada içeri Aden girdi. Elinde büyük bir kutu vardı, yatağa bıraktı. "Müstakbel karıcığım, bu senin gelinliğin. Özenle seçtim, denemek isteyeceğini düşündüm. Akşama hazır ol lütfen, senin için kuaför çağırdım."

Korkuyla kutuyu açtım, gerçekten gelinlik vardı. Daha ağzımı açamadan beni iyice süzdü. "Biraz da alışverişe çıkalım, Semih'in ailesi seni bayağı değiştirmiş. Bakıyorum da muhafazakar olmuşsun."

"Seninle evleneceğimi mi sanıyorsun?"

"Zorundasın, Nermin ablanın ölmesini mi istersin yoksa?" Uzandı ve alnımdan bir öpücük aldı. "Balayımızda her şey daha güzel olacak, söz veriyorum. Hem kendisi senin şahidin olacak." Dışarı çıktı.

Korkuyla yatağın köşesine sindim, yüzümü dizlerimin arasına gömdüm ve ağlamaya başladım. Evlenmek zorundaydım yoksa Nermin abla ölecekti. Keşke Semih bizi bulsaydı, yine kurtarsaydı. Ne yapacağım ben şimdi? Evlenecek miyim bu manyak sadistle?

Belki de intihar etmeliyim, böylece kurtulabilirim. Evet, bunu yapabilirim. Hemen mutfağa gittim ve sanki su içiyormuş gibi yapıp gizlice bir meyve bıçağı aldım. Banyoya girdim, küveti ağzına kadar suyla doldurdum ve kıyafetlerimle beraber içine girdim. Yine ağlıyordum çünkü ölmek istemiyordum ama zorundaydım. Başka bir çıkış yolu kalmamıştı, tek yol buydu. Bıçağı bileklerime sürttüm, canım çok acıyordu. Ellerimi suya soktum ve suyun yüzeyinde oluşan işaretleri izlemeye başladım. Kanatları olan bir periyi andırıyordu. 

İMKANSIZ AŞKWhere stories live. Discover now