2. Bölüm | SİREN

42.4K 862 283
                                    

İyi okumalar!

2. Bölüm: Siren


Tek hissettiğim şey ağrıdan ibaretti.

Zorlukla gözlerimi araladım. Sanki ölmüş de dirilmiştim. Bedenimde bir yük, kafamın içinde boşluk vardı.

Pusulu görüşüm yerini netliğe bıraktı. İlk gördüğüm siyah bir tavandı. Tavanın neden siyah olduğunu sorgulamayı sonraya bıraktım.

Neredeydim ben? Parçalar tek tek yerlerine oturdu. Tıpkı bir yapboz gibi büsbütün tamamlandı herşey.

Yattığım çift kişilik yataktan doğruldum. Uzaktan gelen fısıltıları takip ettim küçük adımlarla. Odadan çıkıp, uzun holde yürüdüm.

Sağ tarafta bi tane oda daha vardı. Kapısı aralıktı. Seslerin oradan geldiğini anlayınca, yaklaştım ve sırtımı duvara yasladım.

"Kurtul şu kızdan. Başımıza bela açacak." diyen, ses ince ama sertti. Zihnimi yoklayınca, sesin sahibinin Faruk olduğunu anladım. "Sen kendi işine bak Faruk. Sahte kimlik ve pasaportlar ne zaman hazır olacak?" diyen, tok ses Berkan'a aitti. Sesinde insanı susturacak bi' tını vardı. Kurt olsa alfa olurdu kesin.

Odada bir kaç adım sesi geldi ve bi kaç tıkırtı daha oldu. Saklandığım duvara daha çok sindim. Başımı hafif kapıya çevirip, yüzüme düşen perçemi geriye ittim elimle. "Hepsi burada. Her şey istediğin gibi ilerliyor dostum, rahatla." Sanırım bu çocuk beni saymıyordu çünkü o 'her şey' kalıbını berbat edebilirdim.

Ne olursa olsun, ortada bi cinayet vardı.

Berkan suçluydu. Faruk yardımcısıydı ve ben bu suça tanıktım. 

Susmazdım. Ben susam 8 yaşım susmazdı bu cinayete. Ben susarsam, ihanet etmiş olurdum kendime.

Yanağıma değen elle, girdigim transtan sıçrayarak çıktım. Bal rengi harelerle çakıştı yeşil gözlerim. "Gerizekalı niye sessiz sessiz yaklaşıyorsun." dedim, bağırarak.

Yakınlığını düşünmemek için bakışlarımı kaçırdım. Sıcak mı olmuştu burası? "Bunu sessiz sessiz bizi dinleyen kızın söylemesi komik." dedi, sırıtarak. Gülüşüne takıldı gözlerim. Çok güzel gülüyordu. "Bir katilin bu kadar güzel gülmesi haksızlık." diye mırıldandım. Düşünmeden konuşmuştum. Utanç dalgası bedenime vurdu.

Ah aptal kafam, dalga geçecekti şimdi benimle. "Mutfaga git, bişeyler ye." dedi, buz gibi sesiyle. Çatık kaşları ciddi ifadesini tastikliyordu. Düşündüğüm gibi benimle dalga geçmemişti. Hatta sinirlenmişti sanırım. Uyuz adam.

Benim cevabımı beklemeden emrini verdi ve gitti. "Emrin olur paşam! Gerizekalı." Söylenerek holden çıktım ve mutfağı buldum. Bulmam kolay olmuştu çünkü amerikan mutfaktı. Salon ve mutfağı ayıran ahşap ada tezgahın üzerinde kahvaltı için çeşit çeşit yiyecek vardı.

Geniş, beyaz kahvaltı tabağının yanında, duran bardağa meyve suyu doldurdum. Bardağı elime alıp, salondaki kahverengi deri, L koltuğa oturdum.

Televizyonu açıp, Müge Anlı'yı açtım. Meyve suyumu küçük yudumlarla içerken, pür dikkat Müge Anlı'yı izliyordum. En heyecanlı yerinde görüşümü bir beden kesti.

Başımı hafif geriye atıp, bana tepeden şaşkınca bakan Faruk'a, baktım. "Aloo, kaçırdık kızım seni. Ne bu rahatlık? Evi dağıtıp, bırakın beni, demen falan lazım." derken masadaki dokunmatik telefonu alıp sallayarak, ekledi. "Ya da gözünün önünde duran telefonla, polisi araman lazım." diye, sinirle soludu.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now