4. Bölüm | LABİRENT

36.2K 836 185
                                    

Helllüü, naber?

4. Bölüm: Labirent

Adalet terazisi şaşsa dahi vicdan terazisi şaşmaz. Eğer ki ortada bi suç varsa. Suçlu da vardır, her suçun suçlusu öncelikle kendi vicdan mahkemesinde yargılanır. Adaletin kılıcı zalime keskinken, zalimin zırhı, kılıçtan serttir.

Bir de her suçun bir masumu vardır. Kaderine mahkum bırakılan bir mazlum. İçinde cebelleştiğimiz bu karmaşanın zalimi kimdi? Masumu kimdi? İşte bu bi bilmeceydi. Bilmecenin cevabı ise labirentin sonundaki saklı sandıkta gizliydi.

Labirentte kaybolmazsam ya da engellere takılıp yok olmazsam, bilmecenin cevabını öğrenebilirdim.

Dikiz aynasından bir çift ela göz bana bakıyordu. Saniyeler önce sorduğum soru havada asılı kalmıştı. Sorumu tekrarladım, amacım sadece onları
psikolojik baskı altına sokmaktı. "Babamın beni eninde sonunda bulacağını biliyorsunuz demi?" Bu kez sorumu sadece Berkan'a yöneltmedim.

Faruk bu konuda zayıf halkaydı. Yakalanmaktan çok korkuyordu. Berkan ise hala soğukkanlıydı. Faruk sesli bir nefes verdi ve Berkan'a yandan bakış attı. "Dostum bana güven dedin. Sana güvenim sonsuz. Bu durum farklı, ya bişeyler yap ya da bu kızı susturma işini bana bırak." Diyen kişi Faruk'tan başkası değildi. Biraz önce barış imzalayan çocuk, şuan benim cinayet kurbanı olmamı istiyordu.

"Yakalanmaktan bu kadar korkuyorsan niye yardım ettin cinayete?" Tek kaşımı kaldırıp, gözlerimi Faruk'un üstüne diktim. Faruk'un arkası dönük olduğu için omuzunu görüyordum. Faruk omzunun üstünden bana baktı. "Ben kendim için korkmuyorum. Berkan o adi adam yüzünden daha fazla bedel ödesin istemiyorum." Diye bağırdı. Bağırınca yerimden sıçradım. Ne bedelinden bahsediyordu bu adam? Adi dediği adam kimdi?

Berkan arabadan indi ve kapıyı sertçe kapattı. Ardısıra benim tarafımdaki kapıyı açıp, yanıma oturdu. "Faruk ağzımı bozdurma benim. Bağırma lan kıza, boş boğazlılık da etme daha fazla sus ve arabayı kullan." Berkan bağırmamıştı ama bağırsa bu kadar etkili olamazdı. Faruk çıtını çıkartmadan arabayı tekrar çalıştırdı.

Yanımda oturan Berkan'a çevirdim bakışlarımı. Çok yakın duruyordu, bu yakınlık bana fazlaydı. Katil olmasa ideal erkekti. Gözleri, sesi, hareketleri... Bakışlarım gözlerinden, dudaklarına kaydı. Zorla yutkundum ve hızla başımı diğer tarafa çevirdim.

Önce eli değdi tenime, çenemden tutup başımı tekrar kendine çevirdi. Sonra sesi ilişti kulaklarıma. "Sana gelince Beray..." Bakışları az evvel benim olduğu gibi, dudaklarıma kaydı. Bi süre gözleri orada oyalandı ve tekrar gözlerime baktı.

Bakışları çok derindi ama rahatsız edici değildi. Alt dudağını yaladı ve konuşmaya devam etti. "Babanı hesaba katmadım sanıyorsun ama büyük yanılgı içindesin. Şimdi babanı arayacaksın ve iyi olduğunu, kafanı toplamak için şehir dışına çıktığını söyleyeceksin. Baban tek sözünle inanır sana. Uydur işte bişeyler, bu konuda oldukça maharetlisin zaten." Deyip göz kırptı.

Berkan'ın son dediğine gözlerimi devirdim. Beni bu derece iyi tanıyor olması sinir bozucuydu. Yalnız kaldığımız ilk anda beni nereden tanıdığını öğrenmeliyim. "Pekala bay ukala, neden dediklerini yapacakmışım?" Yüzüme alaylı bi gülümseme yerleştirdim. Berkan başını gülerek iki yana salladı. Gülüşünden eğlendiği barizdi. "Yapmazsan olacakları en iyi haliyle sana anlatayım. Seni bu boş otobanda bırakırım. Sen buradan merkeze gidene kadar, biz çoktan kaçmış oluruz. Sonra biz sefa sürerken, sen eski amaçsız hayatına dönersin. Antidepresanlar, panik atak krizleri, psikolog görüşmeleri." Berkan yüzüne alaylı bi gülümseme yerleştirdi benim gibi ve göz kırptı.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now