7. Bölüm | SÖZLEŞME

31.1K 598 83
                                    


Hellüü nabersinizzz?

Bomba gibi bir bölümle karşınızdayım yine!

İnstagramdan takip etmeyi unutmayın bebişlerim.

Bölüm şarkıları:

Farazi, RH

Julien Marchal, Shootout

Pinhani, İstanbul'da


7. Bölüm: Sözleşme

Her suçun gölgesinde, saklanan bir suçlu vardır. Cinayet işlemek sadece birini öldürmekle olmaz. Kalpler de katledilir acımasız sözlerle. Kanamıyor diye acımıyor sanarlar ama asıl görünmeyen yaralar acıtır. Her ruhun kendine özgü bir yarası vardır.

Benim yaram annemdi. Henüz 8 yaşında, küçük masum bir çocuktum. Annem'in doğum günüydü. Hep beraber kutlamış, güzel bir yemek yemiştik. Uyku saatim geldiği için annem beni yatağıma yatırmıştı. Saçlarımı okşayıp, masal okumuştu. Son kez sesini duyduğumu bilmeden yummuştum gözlerimi. Bana son kez masal anlattığını bilseydim, o masal hiç bitmesin isterdim.

Gecenin bir yarısı saat kaç bilmiyorum, bir gürüntü koptu evde. Yataktan 'anne' diye ağlayarak sıçradım. Salondan sesler geliyordu. Annem ağlıyordu... Salona doğru karanlık holde, yürüdüm paytak adımlarla. Üzerimde en sevdiğim ayıcıklı pijamalarım vardı. Annemin iki yandan ördüğü saçlarım omuzlarımda duruyordu. Salona girdim. Siyah kapşonlu iki tane yabancı adam vardı. Annem yerde dizlerinin üzerine çökmüş, ağlayarak adamlara yalvarıyordu.

"Kızım uyuyor..." diyordu.

"Çok korkar yalvarırım ne yaparsanız yapın bana ama ona dokunmayın."

"O daha çok küçük." diye devam ediyordu ağlayarak. Adamların elinde silah vardı. Hayatımda ilk kez 8 yaşında tanışmıştım silah ile. Anneme doğrultmuşlardı. Annem ile göz geldik. Adamların arkası bana dönük olduğu için beni farketmemişlerdi. Başını iki yana salladı annem. Dudaklarını kıpırdatarak, "git." dedi. Ben anneme bir adım attığım sırada, telefon çaldı. Adamlardan birinin telefonuydu. Adam telefonu açıp karşı tarafı dinledi. "Tamam indiriyoruz kadını efendim." deyip telefonu kapattı. Anneme koştum ama kulağımı sağır eden kurşun sesiyle bedenim buz kesmiş gibi durdu. Kulaklarım çınlarken, annemin delinmiş alnından akan kanla beynim uyuştu. Annemin bedeni yere düştü. Gözleri hala açıktı ve sanki bana bakıyordu.

Duyduğum kapı çarpma sesiyle yerimden sıçradım. Daldığım geçmişin tuzlu sularından, arınmak için silkelendim. Gözlerim dolmuştu yine. Gözlerimi sıkıca yumdum. O günden sonra çok ağlamıştım. Küçücük bedenimden büyük, o yükle yaşamak zordu. Sonra ağlayınca annemin dönmeyeceğini idrak ettiğim gün bir daha asla ağlamamıştım. Ağlamayacaktım da çünkü o günden daha fazla acıtamazdı canımı hiç kimse.

Berkan ve Haşim Karadağ çalışma odasında konuşuyorlardı. Tam 33 dakika olmuştu. Kapıda çıkmalarını bekliyordum. Bedenimde hüküm süren tedirginlikten yerimde duramıyordum. Ayakta koridorda sağa, sola yürüyordum yarım saattir. Kapı açılınca ilk Haşim Karadağ çıktı. Bana gözlerini kısıp baktı. Beni tanımadığı için ilgisini çekmiştim. Ben konuşmayınca, başıyla selam verip gitti. Takım elbiseli mafyatik havası olan biriydi. Tahminen 50'li yaşlarında, esmer ve hafif göbekliydi. Gözleri oğlu Poyraz'ın gözlerine benziyordu. Poyraz'ın sabah ki bakışları aklıma gelince ürperdim.

KAN VE ZEHİR Where stories live. Discover now