5. Bölüm | YAĞMURU DİNLEMEK

33.6K 669 304
                                    

Selam aşklarımm.

Nasılsınız ??

Bölüm sonunda bekliyorum, iyi okumalarr.

Bölüm şarkısı:
Camila Cabello - Shameless

5. Bölüm: Yağmuru Dinlemek

İstanbul | 11 Mart, perşembe.
(22:01)

Bedenimi saran ürperme hissiyle, omuzumdaki battaniyeye daha çok sarıldım. Karanlık odadaki tek ışık pencereden odaya giren sokak lambasının ışığıydı. Penrecenin camına çarpıp, düşen yağmur damlaları daha çok üşümemi sağlıyordu. Yağmur sesini dinlemeyi küçüklüğümden beri severdim ama izledikçe üşürdüm.

Annem beni azarlar ve kendime zarar veren şeyleri sevmemin yanlış olduğunu söylerdi hep. O zamanlar çocuktum ve anlamıyordum oysa şuan çok iyi anlıyorum annemi.

Ben hep bana zarar veren şeylerin peşinden gidiyordum, sanırım. Burada olmam bu tezimin en büyük kanıtıydı. Ölen annemi düşünmek mental olarak daha çok dibe batmama sebep olurken, sıkıntıyla nefes verdim. Başka şeylere odaklanmam gerekiyordu. Camdaki lekelere bakılırsa, ev pek kullanılmıyordu. Ya da ev sahibi pasaklı bir erkekti. Yolda uyuduğum için tabelaları takip edememiştim. Nerede olduğumuzu bilmiyordum. Pencereden dışarıya bakınca sadece binalar görünüyordu. Binalar eski ve boyaları dökülmüş haldeydi. Issız bir sokaktaydı içinde bulunduğum ev. Bir katil ve onun suç ortağı ile olduğum için güzel bir yerde olmam saçma olurdu!

Biz bu eve geleli yarım saat oluyordu. Yolda uyuyup kaldığım için beni kaldırmamışlardı. Gözlerimi açtığım da üzerinde oturduğum koltukta uyanmıştım. O andan beri de camdan yağan yağmuru izliyordum sessizce. Uyandığımda bu salonu biraz incelemiştim. Ev bir apartman dairesiydi. Oldukça eski ve uzun zamandır kullanılmıyor gibi duruyordu. Yine de eşyalar temiz ve topluydu.

Cam ile arama giren kupayla, akıp giden yağmur damlalarına dönüşürdüğüm düşüncelerimin, su birikintisine karışmasına izin verdim. "Sağol." Faruk'un uzattığı dumanı tüten kahve bardağını elime alıp, büyük bir yudum aldım. Faruk karşımdaki tekli kahverengi koltuğa oturdu, elindeki kahve kupasıyla. "Tuhaf." Diye mırıldandı burun kıvırarak. Anlamadığım için tek kaşımı kaldırıp, sorgulayarak ona baktım.

Faruk omuz silkti ve elindeki kahve dolu kupayı ortadaki ahşap uzun ve diktörtgen sehpaya koydu. "Seni kaçırdık ama misafir gibisin. Hiç eğlenceli değil." Dedi şakaya karışık bir ciddiyetle. Yüzümü buruşturmadan edemedim. Tuhaf değildi çünkü onlar beni kaçırmadan önce ben keçileri kaçırmıştım. "Barış imzaladık sanıyordum?" Diye takıldım onu taklit ederek.

Faruk geriye yasladı ve ellerini iki yana açıp havaya kaldırdı. Bu teslim oluyorum demekti sanırım. "Teslim oluyorum. Bize kazık atmadığın sürece patron sensin." Faruk sözleriyle düşüncemi doğruladı. Faruk'un bu halleri cidden komikti. Kıkırdadım.

Başka şartlarda tanışmış olsak en yakın arkadaşım bile olabilirdi. Sahi benim en yakın arkadaşım niye yoktu? Doğru ya benim hiç yakın arkadaşım yoktu.

"Neredeyiz?" diye sordum merakımı ertelemeyerek. Faruk kararsızlıkla ensesini kaşıdı. Bir karar vermiş olacak ki derin bir nefes aldı.

KAN VE ZEHİR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin