32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...

638K 30.9K 10.9K
                                    

Merhabalar^^ Bölümün bu kadar gecikmesinin sebebini kısaca açıklayayım, biliyorsunuz iki hafta önce İstanbul'da imza günüm vardı, imza gününe gelen herkese çok çok teşekkür ederim öncelikle. Fuardan çıktığım an hastalandım, imza gününün akşamında acildeydim. Berbat bir iki hafta geçirdim, o halde devam zorunluluğum olduğu için okula Antalya'ya geri döndüm, ve yeni yeni kendime geliyorum. Yarın da ilk vizem var ama sizi daha fazla bekletmek istemediğim için bölüm yazmak istedim. Size 33.bölümde şok olacağınızı söylemiştim, ama o bölümü çok çabuk okumak istediğiniz için şok olacağınız olayı bu bölüme aldım! Ve birazcık kısa olduğunun da farkındayım, emin olun boş ve sağlıklı olduğum ilk an upuzun bir bölüm yazacağım. Gerçekten hasta, vizeleri başlamış bir yazar olarak yorumlarınıza, oylarınıza çok ihtiyacım var. Sizleri çok seviyorum, görüşmek üzere^^ -Beyza.


32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...

Sabaha kadar açık olan her yeri severim. Evim mesela, bana özel sabaha kadar açık tek yer. Sabaha kadar açık fırınlar, kafeler, restaurantlar, eczaneler... Huzuru her zaman gece açık olan bir yerlerde bulduğumu fark ettim, gece de girmeye iznim olan yerlerde. Çünkü gece benim en sevdiğim zamanı günün, gece benim en değerli hediyem... Şimdi, Mahşerin Dört Atlısı'yla birlikte sabaha kadar açık olan bir kafede aldım son soluğumu. Oturduk, sıcak çikolatalarımızı söyledik, dışarıda yağmur içimizde fırtına karşı karşıya bekliyoruz... Düşünmek için geldik, konuşmak için, keşke bağırabilsek de. Bağırabilsem... Bunların bitmesini istiyorum diye bağırabilsem... Bunları bağıra bağıra bitirebilsem...

''Okuldan biri yapmış olmalı. Buna eminim. Eğer bir öğrenci olmasaydı girişteki kart okuma sisteminden bir açık bulunurdu.'' Onur düşünceli düşünceli teorilerini sıralarken gözlerim Mert'e kaydı. Birbirimize çaresizce baktım. Gözlerimi Onur'a çevirdim. Onun katili olduğunu düşündüğümüz, hatta emin olduğumuz bir cinayeti çözmeye çalışışını izledim.

''Kim olabilir? Delireceğim... Kim!'' Elleriyle yüzünü kapattıktan sonra birdenbire sanki ellerini yüzüne koymadan hemen önce şoka uğrayacağı bir şey görmüş gibi çekti ellerini yüzünden. Donakalmış gibi yüzüme baktı, gözleri ağır ağır göğüslerime indi, karnıma, masada duran koluma... Korkuyla ona baktığım sırada elini uzattı. Bileğimi tuttu. Sertçe tuttuğu bileğime baktığımda nutkumun tutulduğunu hissettim, bileğimdeki bana verdiği annesinin bilekliğine bakıyordu dehşet içinde. Hayır, hayır... Yapma...

''Bunu...'' diye fısıldadı dehşet içinde, ''nereden buldun?'' Kalbim boğazımda atıyordu. Kalbim bileğimde atıyordu, tam o bilekliğin altında. Bilekliğin bile titrediğini görebiliyordum nabzımdan. Bileğimi öyle sert sıkıyordu ki bunun farkında bile olmadığına emindim.

''Bunu...'' dedim ağır ağır, ''bana sen verdin Onur.'' Kaşlarını çattı, yüzüme baktığında alnında ortaya çıkan damar beni korkutuyordu.

''Bunu nereden aldın!?'' Ağlamak üzereydim. Gözlerimin hemen önüne gelen, gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra ittiğim gözyaşlarım önümü görmemi engelliyordu. Onur'u göremiyordum, öfkesini, kızgınlığını...

''Ben...'' dedim, hiçbir şey diyemedim.

''Mektupları mı karıştırdın!?'' Çaresizce Mert'e döndüm, bu anı yaşamamak için Allah'a yalvarabilirdim, bu anı silmek için yalvarabilirdim. Yaşadığımız en kötü anlardan biriydi. Burak hüzünle kalkıp Onur'un yanına yere çömeldiğinde Onur kolumdaki bilekliği çözmeye çalışıyordu.

''Onur, kardeşim! Sakin ol! Bilekliği sen verdin, bak çok yoğun, yorucu, stresli zamanlardan geçiyoruz. Unutman çok normal, ama kıza yüklenme. Onur!'' Bilekliği koparırcasına kolumdan çıkardığında kolumda oluşan morluğa baktım, başımı Onur'a çevirdim,

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin