|1|•Belalı Kahve

134K 3.7K 458
                                    

Multimedya Hazel Abacı. İyi okumalar dilerim. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. :)
•••
"Hazel..."
Yorgunluk tüm bedenimi etkisiz kılarken gözlerimi zorlukla araladım. Sabah güneşi odayı zar zor aydınlatıyordu. İş saatinin neden bu kadar erken olduğunu tekrar düşünsem de sonucunda bir cevap bulamayacağımı bilerek bir kenara bıraktım. Annemin bağırtısıyla birlikte çalmaya başlayan saatim beynimde tepişen bir düzine fil meydana getirse de, geç kalıpta şahane(!) patronumdan azar yememek için o çok sevdiğim yatağımdan bir an önce ayrılmak zorundaydım. Her gün patronumdan yarım saat önce şirkete gitmeli ve sabah kahvesini hazırlamalıydım.
Ayağımı sürüye sürüye odamdan çıktım ve hemen çaprazdaki banyoya ilerledim. Evet, ne yazık ki o odasında kişisel banyosu bulunan kızlardan değildim. Bundan pek şikayetçi olduğumda söylenemezdi zaten.
İşlerimi halledip dişlerimi fırçaladıktan sonra bordo düz bir elbiseyi üzerime geçirip aşağı indim. Hemen çıkmazsam geç kalabilirdim. Kahvesini bir saniye bile geç getirdiğimde bana demediğini bırakmıyordu. Ben asiydim, o ise sessizdi. Fakat iş konusunda meydana gelen ufak bir problem bile onu çıldırtabiliyor, o sessiz adamın altından kükreyen kocaman bir aslan çıkıyordu. Onun yanında çalışalı neredeyse bir yıla yaklaşmasına rağmen henüz nasıl bir insanla yüz yüze olduğumu bilmiyordum. Her gün başka bir özelliği çıkıyordu gün yüzüne.
Böylesine sinirli, hırslı bir insanın ev ortamında annesine veya babasına, kardeşine nasıl davrandığını merak ediyordum. Konu iş olunca bize kan kusturuyordu çünkü.

Annem kahvaltı masasına oturmuş beni bekliyordu. Yanına gidip yanağına Kocaman bir öpücük bıraktım.
"Ben çıkıyorum anne." dedim bir iki tane zeytini ağzıma atarken.
"Yine mi?" Bıkkınca soludu. "Kızım niye doğru düzgün kahvaltı etmeden gidiyorsun? Kızdırıyorsun beni." dedi sinirli bir ifadeyle.
"Napayım anne? Biliyorsun nasıl bir patronum olduğunu."
Biliyorum dercesine başını salladı.
"Tamam peki." dedi yüzünü asarak.
Yanağına tekrar kocaman bir öpücük bırakıp boynuna sarıldım.
"Söz, bu pazar seninim. Bana istediğin her yeri temizletebilir, istediğin diziyi izletebilir hatta ve hatta komşulara bile götürebilirsin. Hiçbirine karşı çıkmayacağım Ayşe Sultan." dedim gülerek. Küçük bir kahkaha atıp yanağımı öptü.
"Tamam. Hadi deli kızım benim, geç kalma."
Başımı sallayıp saatime baktım ve "Akşam görüşürüz." dedim siyah stilletolarımı ayağıma geçirirken.
Bunlarla yürümek işkenceydi. Her gün nasıl katlandığıma şaşıyordum doğrusu.

Yavaş adımlarla -acele etmem gerekirken düşmekten korktuğum için- ilerlerken bir taksi geçmesi için Allah'a dua etmeye başladım. İstanbul'da araba bulabilmenin yanı sıra o trafikte ilerlemek daha işe gitmeden yoruyordu beni. O bunaltıcı havanın yanında bir de zırt pırt çalan kornaların sesi her geçen günde şirketi bu kadar uzağa diken Yiğit Bey'e söylenmekten alıkoyamıyordu beni.
Adama o kadar gıcık olmuştum ki şuracıkta biri ölse ondan bulacaktım neredeyse.

Yoldan geçen bir taksiyi gördüğümde derin bir nefes alarak durdurmak için elimi kaldırdım. Fakat durmadı. Ayağımı sinirle yere vurmak istesem de şimdi bir de topuğumu kırıp başıma başka bir dert açmak istemiyordum.

Tek bir çarem kalmıştı. O da durağa kadar yürüyüp bir otobüs beklemek.
Ufak adımlarla yürümeye devam ederken çantamdan telefonu çıkardım ve şirketin numarasını rehberden bularak arama tuşuna bastım. Çok geçmeden açıldı.

"Merhaba, Yiğit Bey şirkete giriş yaptı mı?"

"..."

"Ah, peki. Teşekkürler."

Yiğit Bey'in henüz gelmediğini öğrendiğimde kocaman derin bir nefes aldım.
Aldığım nefes hunharcasına çalınan korna sesiyle akciğerlerimde tıkılı kaldı.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now