|28|• Dönüş

32.2K 1K 52
                                    

Bölüm Şarkısı : Jin- This Night
•••

*Hazel.

Gök gürültüsü karanlık ormanı aydınlattığında bakışlarımı bembeyaz olmuş ormandan çekerek şömineye doğru ilerledim.

Yorgunluk gözbebeklerimden bir nehir misali akarken sessizce şöminenin önüne oturdum.

Annemin meraktan öldüğünü sezinleyebiliyordum. Uzun zamandır Murat ile de konuşmamıştım. Eve tekrar döndüğümde onlara ne hesap vereceğimi bilemiyor, başıma gelenleri nasıl anlatacağım konusunda ise tam bir muamma yaşıyordum.

Yiğit, mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlıyordu. Adamlardan kaçıp bu eve sığınmamızın üzerinden fazlaca bir zaman geçmemişti.

Akşam, güneşin kapısını çalmak üzereydi. Bedenim ağırlaşmış olmasına rağmen zihnim binlerce düşünceye aynı anda ev sahipliği yapacak kadar dinç ve sağlamdı.

Olan biten konusunda sağlıklı düşünemesem de düşüncelerim beni rahat bırakmıyordu.

Yaşadıklarım gerçek gibi gelmiyordu bana.

En başından beri her şey senaryosu belli bir filmmiş de ben de o filmin başrol oyuncusuymuşum gibi geliyordu.

Yiğit'i sevmem, onun Lale ile nişanlanması, benim uzaklaşmak için kulübe evinde kalmam, Yiğit'in gelip beni bulması, birlikte babasından kaçmamız, izimizin bulunması ve alnımızın ortasına silah dayatılması ve sonrasında gelip burada saklanmamız saçma sapan bir senaryosu olan fantastik bir filme benziyordu. Tek eksik benim bir sihirli değneğimin olmaması ya da Yiğit'in bir pelerine sahip olmamasıydı.

Her şey saçma bir şekilde hem mantıklı hem de mantıksızdı.

Dertten, tasadan uzak, tek derdimin işe yetişmek olduğu günleri büyük bir özlemle hatırlıyor ve o günlere tekrar dönmek istiyordum.

Bazen an geliyor Yiğit'i hiç tanımamış olmayı diliyor bazen de bu düşüncemden dolayı kendime kızıyordum.

Belki de gerçekten delirmiştim artık.

Sağlıklı düşünemiyor ve sağlıklı hareket edemiyordum. Yiğit olmasa ne tarafa yöneleceğimi asla bilemezdim.

"Al bakalım." dedi Yiğit, hazırladığı sandviç tabağını önüme bırakırken.
Tabaktaki sandviçi gördüğümde karnım guruldamaya başladı. Yaşadığım onca şey bana açlık duygumu unutturmuş olmalıydı.

Sahi ne zamandan beridir ağzıma tek lokma sürmemiş, bir yudum su bile içememiştim.

Normalde benim için yavaş geçen zaman son birkaç gündür olağanüstü bir hızla geçiyordu.

"Sen yemeyecek misin?" diye sordum, elime aldığım sandviçten bir ısırık aldığımda.

Başını olumsuz anlamda salladı.
"Mutfakta yedim bir şeyler."

Onun da aklının karışık olduğunu biliyordum. Verdiği kararı henüz sindirebilmiş olmasam da sessiz kaldım.
Yolun başından beri ona güvenip elinden tutmuştum ve bu kararında da yanında olup onu desteklemekten başka çarem yoktu.

Bir süre sessiz kaldık.

"Yarın sabah döneceğiz." Yiğit bir anda sessizliği bozduğunda ağzımdaki lokmayı çiğnemeden öylece kalakaldım.
Bu kadar erken beklemiyordum. En azından bir iki gün bekleyeceğimizi düşünmüştüm.
Lokmayı zar zor mideme gönderdiğimde önümde duran bardaktan bir yudum su içtim.

"Hemen mi?" diye sordum kendime engel olamayarak.

"Daha fazla kaçmak istemiyorum. Seni peşimden sürüklemek hoşuma gitmiyor."
Dalgınca alnını sıvazladı. Şu birkaç günde ikimiz de yorgunluktan ve zihinsel yönden oldukça çökmüştük.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now