|6|•Ağır Sözler

74.1K 2.6K 156
                                    

Multimedya Murat Sarnıç.
•••
Omar'ın attığı bomba ile birlikte benim de patlayıp yok olmama az kalmıştı, dostlarım.
Yiğit Bey yavaşça bana döndü. Yüzü sinirden kasılmış, göz bebekleri adeta kana bürünmüştü.
"Herkes çıksın!" diye hırıltılı bir şekilde mırıldandı. Masanın üzerindeki dosyayı alarak kapıya ilerledim.
"Siz değil Hazel Hanım!" Ne bekliyordum ki Allah aşkına bana kızmayacağını mı?

Tüm iş arkadaşlarım bana hüzünle bakıp odayı terketti. Duvara doğru sinerek kendimi manyak patronumun öfkesinden korumaya aldım.
"Omar ne demek istedi?" Üzerime doğru yürürken yerime daha da sindim. Korkuyordum. Yiğit Bey'in öfkesi ile hiçbir şey boy ölçüşemezdi.
"Ş-şey.." dedim açıklama için dudaklarımı aralarken.
"Ne?!" diye bağırıp ellerini sinirle saçlarından geçirdi.
Elimdeki dosyayı korkudan sıkarken kendimi toparlamaya çalıştım.
"B-ben... ben projeyi kurtarmak istemiştim. O yüzden onunla görüştüm." Sesim zar zor çıkmıştı. Bakışlarımı yere eğerek gözlerimi yumdum. Şu anki halim içler acısıydı.
"Ne yaptım, dedin?" Alayla gülerek arkasını döndü ve yumruğunu sertçe masaya indirdi. Gürültüyle birlikte yerimden sıçrarken arkamdaki duvara daha çok sindim. Tahmin ettiğimden de çok sinirlenmişti. Bir müddet sustu.

"Sen kendini ne sanıyorsun?" dedi tekrar konuşmaya başladığında. Yönünü bana dönmüştü. Öfkenin bürüdüğü gözleri doğrudan gözlerime bakıyordu. Cevap vermedim.
"Sen kendini ne sanıyorsun?!" diye bağırdığında gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Sessiz kalmamın onu daha da sinirlendirdiğini anlamıştım.
"Özel asistanınızım." dedim mırıldanarak. Odanın içinde sinirle adımlamaya başladı. Öfkesi gittikçe büyüyordu. Dolan gözlerimi saklamaya çalışarak bakışlarımı ondan kaçırdım.
"Neyimsin?" dedi, anladığı halde anlamamazlıktan gelerek. Sesindeki alay belirgindi.
Artık ben de sinirlenmeye başlamıştım. Ben, bu iş olsun diye kendi gururumu ayaklar altına almıştım. Bana kızmaya hakkı yoktu. Evet, belki vardı ama keyfimden yaptığım birşey değildi.
Başımı dikleştirip gözlerine baktım. Öfkesinden kaçmayacaktım.
"Ben sizin özel asistanınızım Yiğit Bey." dedim üzerine basarak. Aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatarak önümde durdu. Gözlerinde gördüğüm o yakıcı öfkenin alevi birazdan ortalığı ateşe verecekti. Buna emindim.
"Sen.." dedi, derin bir nefes alarak. "Sen benim yerime karar verme hakkını kimden alıyorsun?" Sesi gittikçe yükseliyordu. Sessiz kaldım.
Aramızdaki tüm mesafeyi kapatıp önümde durdu. Onunla duvar arasında hapsolmuştum. Öfkeden kızarmış kahverengi gözleri doğrudan yüzüme bakıyordu.
"Sen benim toplantılarımı ayarlayan.." elleri sinirli bir şekilde saçlarını buldu.
Gözlerimi gözlerine diktim. Kahverengi gözlerinde yatan öfke biraz sonra olacakları anlatır nitelikteydi.
"Yiyeceğim yemeği, içeceğim suyu ayarlayan bir hizmetçiden fazlası değilsin. Sen kendini ne sanıyorsun Hazel?!"
Dediği sözlerle birlikte gardım yıkılırken sarsıldım. Gözlerimin dolması bir yana ellerim ve bacaklarım titriyordu. Omar ile buluştuğumda bile bu kadar kötü hissetmemiştim. Bir damla yaş yanağım boyunca iz çizerek çeneme indi. Mavi gözlerim bulutlara ev sahipliği yaparken bakışlarımı çekmedim. Dediği sözler beynimde deprem etkisi yaratırken bu kadar kötü hissettiğim için yine kendimi suçladım. Güçlü durmam gerekirken karşısında ağlıyordum.
İşte, patronumun yanındaki tüm değerim bu kadardı. Onun gündelik işlerini halleden bir insandan fazlası değildim. Bunca gün yanında durup, onun her işine koşturup durduğum halde bir hiçtim. Bu gerçek yüzüme bir tokat gibi çarptığında elimdeki dosya daha fazla bana tutunamayarak yere düştü. Bunun beni bu kadar yıkacağını bilmezdim. Ama gerçek canımı çok yakmıştı.
"Haklısınız." dedim titreyen sesimle birlikte. Kahverengi gözleri, doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Orada bir tutam pişmanlık görmeye bile razıydım. Ama nefret bir ayna gibi yansımamda duruyordu. Bir süre yüzüne baktım. Belki de birşey söyleyip, özür dilemesini bekledim. Ama o tepkisiz bir şekilde bana bakmaya devam etti. Burada durmanın hiçbir anlamı kalmamıştı artık.
"Sanırım kendinize yeni bir hizmetçi bulmanız gerecek." diyerek onu itip ardımda bırakarak toplantı odasından koşaradım çıktım. Deli gibi ağlamak istiyordum. Söylediği sözler çok ağırdı. Bu kadarını beklemiyordum. Kızacağını, öfkeleneceğini elbetteki biliyordum ama kırıcı olacağını tahmin etmezdim. Yanında bir nebze bile değerim yoktu. Hazel'in anlamı, getir götür işlerini yapan, her sabah kahvesini getirip yemeğini ayarlayan bir hizmetçiden fazlası değildi, onun yanında. İçimin söküldüğünü hissediyordum. Kendime itiraf edemesem de kalbimde kocaman bir ağrı vardı.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now