|17|•Acı

62K 2.2K 424
                                    

"Sakin ol ve bana bırak." Murat kulağıma eğilip fısıldadığında titrek bir nefes alıp onayladım. Elim ayağım titriyor, birbirine dolanıyordu. Kalbimin göğüs kafesimi zorlayarak dışarı çıkmak gibi bir arzusu olmalıydı ki çok hızlı atıyordu.

Murat ile birlikte Yiğit'in tam karşısında durduk. Gözleri bize bakmaktan ziyade aramızdaki olmayan mesafeye bakıyordu. Yapamayacağıma dair düşünceler zihnimde fink atarken gözlerimi yumup sakin olmaya çalıştım.

"Hoşgeldiniz." dedi Yiğit önce Murat'a sonra bana bakarak. Sesindeki öfkeyi fark ettiğimde sertçe yutkundum. Kahverenginin en açık tonuna ev sahipliği yapan hareleri şimdi koyu bir renkle bakıyordu.
Çenesinin seyirdiğini fark etsem de sadece bir yanılsamadan ibaret olabileceğini düşünerek üzerinde durmadım.
Benim hakkımda ne düşündüğünü öğrenmek için bu işe bulaşmıştım ve şu an Murat'a güvenmekten başka çarem yoktu.
"Hoşbulduk Yiğit Bey." dedi Murat da aynı sert ifadeyle.
Yiğit'in bakışları üzerimde gezindi. Gözleri dudaklarımda takıldığında, dudaklarımı dişlememek için kendimle zor bir mücadeleye giriştim. Çok fazla sürmeden gözleri gözlerimi buldu. Uzunca denebilecek bir müddet gözlerime baktı. Bakışlarımı kaçırmak istesem de Murat'ın tehditleri aklıma geldiğinde vazgeçtim. Ne olursa olsun kaçmayacaktım. Yoksa işkencelerine katlanmak zorundaydım.
"Nasılsınız Hazel Hanım?" diye sordu Yiğit. Kelimelerindeki ağır ima anlaşılmayacak gibi değildi. Cevap vermek üzere dudaklarımı araladığımda araya yeni asistanı girince sustum. Lale üzerindeki parıltılı, mavi elbisenin uzun eteklerini elinde toplamış bize doğru ilerliyordu.
" Yiğit Bey?" diye seslendi ikinci defa, sesini duyurmak için bu kez daha yüksek bir sesle bağırmıştı.
Yiğit benim cevabımı beklemeden Lale'ye döndüğünde üzülsem de belli etmemeye çalıştım.
"Efendim Lale?" dedi nefes nefese yanımıza gelen asistanına.
"Levent Bey geldi." Yiğit duyduğu isimle birlikte başını salladı. Bize kısa bir bakış atıp "İzninizle." dedi ve yanımızdan ayrıldı. Lale kısaca gülümseyerek bizi selamladı ve Yiğit'in ardından gitti. Onların gitmesi ile birlikte Murat kollarını belimden ayırdı. Yüzümün yanması bir yana içimdeki heyecanı zapt edemez bir hale gelmiştim. Murat gülümseyerek bana baktığında gözlerimi devirdim ve dirseğini karnına geçirdim. Acıdan iki büklüm olurken kahkaha atmaya başladı.
"Sussana." dedim sert bir sesle onu ikaz ettiğimde. "Herkes bize bakıyor Murat." Murat kahkahasını zar zor bastırıp ciddi haline büründü. Elimdeki portföy çantayı yanımızdaki masaya bırakıp ellerimi yanaklarıma bastırdım. Yanaklarımda iki adet köz vardı sanki.
"Kıpkırmızı olmuşsun Hazel." dedi Murat hafif kıkırdayarak. "Kendine hakim ol. Her şeyi anlayacak yoksa." Ona ters ters baktığımda bakışlarını masaya eğdi. "Ortada komik bir olay olduğunu düşünmüyorum Murat." bakışlarım az ötede yanındaki adamla konuşan Yiğit'e kaydı.
"Haklısın Hazel. Ama Lale buraya geldiğinde suratının halini görmeliydin. Bir an Lale'yi öldüreceksin sandım."
"Haha çok komik Murat." dedim sinirle. "Biraz daha konuşursan seni öldüreceğim ama." Murat gülmemek için dudaklarını ısırıp ellerini havaya kaldırdı.
"Sakin ol şampiyon." Bakışlarım tekrar Yiğit'i bulduğunda Lale ile konuştuğunu gördüm. Her ne konuşuyorlarsa baya komik olmalıydı ki normalde buzdolabı olan Yiğit Bey'imiz gülücükler saçıyordu.
"Hazel?" dedi Murat elini gözlerimin önünde sallayarak. Dikkatimi o ikisinden çekip Murat'a baktım.
"Çok belli ediyorsun. Biraz sakin ol." haklıydı. Ama onları yan yana görmeye tahammülüm bile yoktu ki karşımda gülüştüklerine şahit oluyordum. Başımı sallayarak Murat'ı onayladım.
"Haklısın patron."
"Birazdan yemeğe geçeceğiz. Ne yaparsam yapayım şaşkına uğrama ve bana ayak uydur." Murat beklenti içinde gözlerime baktı.
"Tamam patron." dedim ve zoraki gülümsedim. Daha neler olacaktı ben de merak ediyordum.
***
Uzunca bir masanın tam göbeğinde oturuyorduk. Davet sahibi olduğu için en başta oturan Yiğit ile aramızda beş kişi vardı. Önümüzdeki sofra öyle donatılmıştı ki bir kuş sütü eksikti. Kendimi geldiğimden beri ikinci defa yabancı hissetmiştim. Bu ortam bana göre değildi. Alışık değildim. Ve bazen onu seviyor olmak bana aklı başında gelmiyordu. Boyumdan büyük işlere kalkıştığımı hissediyor, ona göre olmadığımı düşünüyordum. Bir an için Murat ile uğraştığımız şeyin çok boş geldiğini düşündüm. Benim gibi sıradan bir insanı Yiğit asla sevemezdi. Hiçbir vasfım yoktu. Hiçbir özelliğim yoktu. Annemden başka kimsem ve aldığım üç kuruş maaştan başka varlığım yoktu. Ortalama sıradan bir kadındım ve ona layık olmadığım çoğu zaman aklımın tam ucuna gelip kuruluyordu. Ama kalbime söz dinletememek, kendime her gün verdiğim sözler ve sonrasında geri bozmam, tüm bunlar ne kadar uğraşsam da onu içimden atamayacağımın kanıtıydı.
Ben ona göre değildim. O bana birkaç beden büyüktü. Ben ona birkaç beden küçüktüm. Ben küçük bir kadındım ve kendimden kat be kat büyük bir adama aşıktım.
"Baturalp Holding'in 20.Yıl Etkinliğine hepiniz hoşgeldiniz." Yiğit yerinden kalkıp konuştuğunda düşüncelerimden sıyrılarak ona baktım.
"Baturalp Holding kurulduğunda yalnızca iki kişiydik: Ben ve azmim." gözlerimi devirmemek için yoğun bir çaba harcadım. Bu kadar kibirli olması gerçekten inanılır gibi değildi.
"Ama şimdi binlerce insanla çalışıyorum. Hepinizin Baturalp Holding'in büyümesinde önemli katkıları var. Bu yüzden bu daveti yapmaya karar verdim." Yiğit sahte bir gülümse ile masadakileri süzdü. Bakışları yan yana oturan ben ve Murat'a takıldığında yüzündeki o sahte gülümseme silindi.
" Aramıza yeni katılanlara da hoşgeldin diyor ve davete icabet ettiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum." Yiğit yerine oturup önündeki kadehi yukarı kaldırdı.
"Baturalp Holding şerefine. Hepinize afiyet olsun." masadaki herkes kadehini kaldırıp tokuştururken ben bakışlarımı tabağa eğmekle yetindim. Ağzıma içki sürmemiştim ve sürmeye de niyetim yoktu. Bundan ziyade annem beni haşlardı.
Murat elindeki içki kadehini bana uzattığında başımı sallayarak reddettim ve önümdeki bardağa su doldurdum.
Çatal bıcak sesleri birbirine karıştığında, insanlar birbirlerinden bağımsız sohbet etmeye başlamıştı.
İştahım kaçtığı için ellerimi masanın altında birleştirip etrafı seyre daldım. Çok geçmeden üzerime serilen kırmızı peçete ile neye uğradığımı şaşırdım.
"Neden yemiyorsun?" diye sordu Murat kızgınca yüzüme bakarken. Omuzlarımı silktim.
"İştahım yok." Murat beni dinlemeyip servis tabağıma bir parça et koydu ve elindeki bıcakla bölmeye başladı. Ona ters ters baktığımda kaşlarını kaldırıp ardını işaret etti. Gözlerimi Murat'ın arkasına çevirdiğimde Yiğit'in koyu kahve hareleriyle karşılaştım.
Yüzüme zoraki bir gülümseme kondurup elime çatalı tıkıştıran Murat'a baktım. Yiğit'in bakışları hâlâ üzerimdeydi. Bundan mütevellit daha dikkatli olmalıydım. Çatala batırdığım eti zar zor dudaklarımın ardından içeri gönderdiğimde bu işkencenin bitmesi için dua etmeye başlamıştım.
Eti aheste aheste çiğnediğimi gören Murat masanın altından ayağımı dürttüğünde ağzımdaki lokmayı zorlukla yuttum. Boğazıma takılan yumru ile birlikte öksürmeye başladığımda Murat hemen önündeki suyu aldı ve dudaklarıma dayadı. İki yudum su aldıktan sonra öksürüklerim seyrekleşirken Yiğit'in yarı kalkar bir biçimde bize baktığını gördüm. Kendini düzeltip tekrar yerine oturduğunda burnundan soluduğunu fark edebilmiştim.
"İyi misin?" dedi Murat elindeki peçeteyi bana uzattığında. Başımı salladım. "İyim." dedim uzattığı peçeteyi alıp dudaklarımı sildiğimde.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now