|2|•İş Yemeği

118K 3.4K 469
                                    

Multimedya Hazel'in akşam yemeğinde giydiği elbise ve ayakkabı.
👉10 vote-10 yorumda yeni bölüm👈
•••
"İyi misin?" diye sordu karşımdaki tanımadığım ama yabancı da gelmeyen adam.
"İ-iyim" diye cevap verdim. "Teşekkür ederim."
"Önemli değil." diye yanıtladı kısaca. Sonrasında elini bana uzatıp "Ben Murat."dedi çarpık bir gülümsemeyle. Gülümsedim ve uzattığı elini tutup sıktım hafifçe. "Ben de Hazel."
"Tanıştığıma memnun oldum Hazel." Başımı sallayıp gülümsedim.
"İşe gidiyorsun galiba." beni baştan aşağı süzerek söylediği cümle ile birlikte kendime geldim.
Telaşla telefonumun saatine baktım. Yiğit Bey'in şirkete girmesine yalnızca on beş dakika kalmıştı.
"Eyvah! Geç kalacağım." dedim durağa bakarak. Henüz gelmemişti. Ve gelecek gibi de durmuyordu.
Murat, yolun kenarına parkettiği arabasını gösterdi.
"İstersen seni gideceğin yere bırakabilirim?" Diye sordu.
Bir Murat'a bir durağa baktım. Sanırım başka çarem yoktu.
***
Sekiz dakikalık araba yolculuğundan sonra nihayet şirkete varabilmiştim. Tabii Murat sayesinde şirkete çıkan yeni yeni yollar keşfetmiştim.
Arabadan hızla inip açık camdan ona baktım.
"Çok teşekkür ederim Murat." dedim o'ları uzatarak.
Önemli değil dercesine elini salladı.
"Bunu kabul etmiyorum, bilesin." yüzündeki çarpık gülümsemeyle gözlerime baktı. Tuhaf bir duygu içimi ele geçirirken başımı sallayıp ona gülümsedim.
"Sana kahve sözüm olsun. Ama şimdi gitmem gerek." endişeyle şirketin kapısına baktım.
Küçük bir kahkaha atıp "Tamam, hadi git sen." dedi.
"Tamam o zaman, öğlen bir gibi burada buluşuruz." dedim arkamı dönmeye hazırlanırken.
"Tamamdır." diyip gülümsedi. Ona el sallayıp " Görüşürüz." dedim ve şirkete doğru koşmaya başladım. Onunda birşey mırıldandığını ve kısık kahkahasını duysam da pek dikkat etmedim.Zira şuan büyük stres altındaydım.

Şirketin kapısından içeri girip güvenlik görevlisine selam verdim ve kartımı okutup asansörse koştum. Duvarda asılı olan saate baktığımda beş dakikam vardı ve asansör doluydu. Şuan resmen soğuk terler döküyordum.

'Ah, o patronum olacak adamı ben...' İçimden söylenmelerim devam ederken nihayet asansör geldi ve hemen binerek üçüncü katın düğmesine bastım. Tamamen dakikalarla yarışıyordum.

Allah'tan asansörü çağıran yoktu da direkt üçüncü kata çıkmıştım.
Elimdeki çantayı rastgele bir masaya bırakıp hemen mutfağa koştum. Kahve makinesine kahveyi koyup fincanı hazırladım.

Biraz beklemenin ardından makineden gelen 'tık' sesiyle kahvenin hazır olduğunu anladım ve fincana doldurdum.
Özenle tepsiye koyup Yiğit Bey'in odasına ilerledim. Şuanki avantajlarımdan biri de odasının aynı katta olmasıydı. Odanın önüne gelip beklemeye başladım. Çok geçmeden Yiğit Bey koridorun başında göründü. Herkes onu selamlayıp günaydınlarını iletirken o sadece başını salladı ve hiçbir yere bakmadan direkt odasının önüne geldi. Yana geçip kapının önünden çekildim.
"Günaydın efendim." dedim hiç istemesem de. Hiçbir şey söylemedi, yüzüme bile bakmadan odasına girdi. Arkasından gözlerimi devirip elimdeki tepsiyle içeri girdim. Üzerindeki ceketi çıkarıp koltuğunun arkasına astı. Önündeki dosyaları bir kenarı bırakıp bilgisayarının kapağını kaldırdı.
Kahveyi masaya bırakıp dünden ezberlediğim programı ona bildirdim.
"Bugün iki tane toplantınız var Efendim. Biri Bursa'dan gelen iş adamlarıyla, saat 15:30' da. Diğeri ise Dubai'den gelen konuklarla, o da akşam 20:00'de."
Başını salladı. Tekrar ve tekrar.
"Akşamki yemeğe sen de katılıyorsun." dedi geldiğinden beri ilk kez konuşarak. Afallayarak ona baktım. Özel asistanı olmama rağmen çok gerek kalmadıkça beni götürmediğini biliyordum. Bu akşamki yemeğin ne gibi bir özelliği vardı da beni götürüyordu.
Hiçbir şey demedim.
"Peki efendim." dedim sadece. "İzninizle çıkabilir miyim?" diye sordum. Başını salladı. Yine.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now