|26|• Korku

43.3K 1.3K 53
                                    

Bölüm Şarkısı : New Empire- A Little Braver.
***

"Hazel?" Beynimin içinde tepişen bir düzine fil vardı. Hepsi birden zıplıyor ve beynimin loblarında geri dönüşü olmayan zelzelere yol açıyordu.
Aynı anda binlerce küçük iğne göz kapaklarıma batırılıp çıkarılıyor, kulaklarımda bir uçurumun duvarlarını sertçe döven dalgaların sesi yankılanıyordu.

Üşüyordum. Nefesim kesik kesikti. Acıyan boğazıma takılan yumruların haddi hesabı yoktu.
Serin bir avucun alnımda gezindiğini hissettim.
Daha sonra daha yumuşak bir doku yüzümün belirli noktalarına dokundu.
Yüzüme vuran nefeslerden o dokunun Yiğit'in dudakları olduğunu anlamıştım.

"Hazel?" dedi Yiğit, endişeli bir sesle tekrar seslendiğinde. Bilincim açıktı lakin ne gözlerimi açabiliyor ne de herhangi bir tepki verebiliyordum.

"Hmm?" diyebildim yalnızca. Üzerimdeki yorgana daha çok sarınarak. Kış ayları benim için tam bir işkenceydi. Üç ayda, üç ayın günlerinden fazla hastalık geçiriyordum.

Yürüyen bir çeşmeydim. Çantamda her daim küçük bir rulo peçete bulunur, makyaj çantamın yerinde ilaç dolu bir poşet köşeyi alırdı.

Kış ayları benlik değildi ama yine de seviyordum.

Yiğit, üzerimdeki yorganı çektiğinde kapalı gözlerimin ardından rahatsızca kıpırdandım. Vücudumdaki her hücre titremeye başladı.

Kollarımı kendimi zorlayarak birbirine doladım ve yatakta cenin pozisyonu aldım. Saç tellerimde bile bir titreşim vardı.

Yataktan havalandığımda zorlukla gözlerimi aralayıp neler olduğunu anlamaya çalıştım ama bu bile beni yeterince yormuştu.

Konuşmaya takatim yoktu. Zihnimden geçen düşüncelerim birbiriyle uyuşmuyor, mantıksız birer kelime kümesine toplanıyordu.

"Hazel?" diye seslendi Yiğit bir kez daha. Endişesi sesinin tellerinden taşıyor ve kalbimin içinde yankılanıyordu sanki. Uğuldayan kulaklarımda bir tek onun sesi berraktı. Zihnim bir tek onu süzgecinden geçiriyordu.

Beni kucağını almıştı. Üzerime zar zor manto attığını bacaklarıma değen soğuk elyaftan anlamıştım.

Gözlerimi açık tutmak için çabalasam da irislerimin odağı bulanıktı. Tek görebildiğim merdivenlerden hızla indiğimiz, tek duyabildiğim ise Yiğit'in hızlı nefesleri ve adımı sayıklayan endişeli sesiydi.

Kasiyerdeki kadına sorduğu soruyu kesik kesik duydum.

En... Yakın... Hastane... Doktor... Telefon..

Hepsini birleştirip mantıklı bir cümle haline getirmeye çalıştım lakin kelimeler çil yavrusu gibi dağıldı.

Zihnim daha da kayganlaşıp beni içindeki o derin uçuruma çektiğinde tek duyabildiğim Yiğit'in endişeli sesi oldu.

"Dayan Hazel!"
•••

*Yiğit.

Yüzü sapsarıydı. Kucağımda hareketsiz bir bez bebek gibi yatıyordu.
Dudakları susuzluktan ya da geçirdiği ağır havaleden dolayı kupkuru ve mosmordu.

Bedeninden yayılan ateş, kazağın altındaki kollarımda yakıcı bir tını bırakıyor, endişemi ikiye katlıyordu.

"Hazel?" diye seslendim bir kez daha. Doktorun gelmesi neden bu kadar uzun sürmüştü?
Onu hastaneye götüremediğim için kendime küfürler savururken yapacak başka bir şeyim olmadığını kabul etmeye çalışıyordum. Hastaneye gitmemiz, babama yakalanmamızla eş değerdi.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now