|3|•Resmiyet

91.7K 3.4K 251
                                    

Yiğit Bey önde, ben arkada lüks restoranın merdivenlerinden çıkıyorduk.
Yiğit Bey'e karşı kazandığım zafer ile birlikte keyfim oldukça yerindeydi.
O şaşkın suratını görmeliydiniz, dostlarım. Çünkü bu kelimelerle anlatabileceğim birşey değil.

Merdivenlerin sonuna geldiğimizde manyak patronumun aniden bana dönmesiyle afalladım ve adımlarımın yönünü şaşırdım. Arkaya doğru yalpalarken ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Ben yeri öpmek için saniyeleri sayarken kolumu sertçe tutan parmaklarla olduğum yerde kalakaldım.

Yiğit Bey bana, ben ona şaşkın şaşkın bakarken birkaç dakika kendime gelmeye çalıştım. Aklım başıma geldiğinde dengemi toparlayarak kendimi düzelttim. Yiğit Bey ellerini üzerimden çektiğinde korkudan hızla çarpan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Aldığım sık nefesler loş ortamda yankılanırken Yiğit Bey'in sinirli bakışları üzerimde dolanıyordu.
"Dikkatli ol, Hazel." diye sertçe uyardı beni. İş dışındayken resmiyeti elden bırakıyordu. Hadi ama, aniden arkasına dönen oydu ve özür dilemek yerine beni yine azarlıyordu.

Tekrar önüne döndü ve beni beklemeden içeri girdi. Gözlerimi devirerek arkasından ilerledim.
Odunsu yaratık, insan bir 'iyi misin' diye sorardı ama nerde.
İçimden sabır çekerek ardından içeri girdim.

Çırağan Sarayı'nı aratmayan restoran göz kamaştırıcıydı. Etraf altın renginde yaldızlı avizelerle süslüydü. Ortada devasa bir avize asılıydı. Kendimi o avize düşerse ne olur diye düşünmekten alıkoyamadım.
Bizim oturacağımız masa avizenin sağında kalıyordu. En azından düştüğünde ölmeyecektim.
Aklımdan geçen bu saçma düşünceyi bir kenara atarak masaya ilerledim.
Yiğit Bey, sanırım misafirlere hoş görünmek için odunluğuna ters bir hareket yaparak oturmam için yanındaki sandalyeyi çekti.
Yapmacık bir gülümseme takınarak çektiği sandalyeye oturdum. O da yapmacık bir gülümsemeyi benim gibi yüzüne kondurarak bana karşılık verdi.
Daha sonra yanımdaki sandalyeyi çekerek kendisi de oturdu.

Misafirlere kısa bir baş hareketiyle hoşgeldiniz, dedim.
Bugünü kazasız belasız atlatarak bir an önce evime gitmek istiyordum.
***
Yemek koyu bir sohbetle devam ediyordu. Dubai'den gelen misafirlerimiz Türkçe bildikleri için kolay anlaşabiliyorduk.
Lakin sabahtan bu yana beni rahatsız eden bir durum vardı. Misafirlerden adının Omar olduğunu öğrendiğim adamın bakışları, ben masada oturduğumdan beri üzerimdeydi.
Bakışları beni rahatsız edecek kadar yoğundu. Bir iki defa bakmasını anlayabilirdim lakin ısrarcı bakışları üzerimden gitmiyordu.
Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Yanımda oturan Yiğit Bey'e eğilerek;
"İzninizle, lavaboya gitmeliyim." dedim. Yiğit Bey çatık kaşlarla yüzüme baktı. Yüzümdeki ifadenin beni ele vermemesi için içimden tüm bildiğim duaları sayıp dökmüştüm.
"Tamam." dedi, kısaca. Ama yine de delici bakışlarını üzerimden çekmemişti.
Yerimden biraz olsun rahatlamış bir şekilde kalktığımda Omar'ın kahverengi gözleri hâlâ üzerimdeydi.
Şu an çok hoş olmayan bir durumdaydım ve iş yemeği için ağzımı açıp birşey söyleyemiyordum.

Yiğit Bey'in iş yemeğini mahvetmek istemiyordum. Bu iş üzerinde aylarca çalışmıştık. Yiğit Bey, gecesini gündüzüne katmış, harıl harıl bu proje üzerinde çalışmıştı. Şimdi bunu mahvedemezdim. Ayrıca Yiğit Bey beni kesin öldürürdü. Bu bakışlara birkaç saat daha katlanabilirdim. Evet, yapabilirdim.

Aklımdaki düşünceler, lavabonun kapısına geldiğimde zihnimden uçup gitti. İçeri girdim. Omar denen adamın bakışları sanki hâlâ üzerimdeydi. O bakışlarda masum hiçbir duygu olmadığını biliyordum. Ve bu beni korkutmuştu.
Aynadan yüzüme baktım. Düşen suratım bana el sallıyordu. Derin bir nefes aldım. Birkaç dakika aynanın önünde oyalandıktan sonra artık gitmem gerektiğinin farkına varmıştım.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now