VI. EMNİYET KEMERLERİNİZİ BAĞLAYIN

923 86 83
                                    

Ben, yalnız ve yalnız sana baktıkça hissediyorum hayatı...

"Kaç saat oldu?"

"Yaklaşık üç saattir buradayız Faruk abi."

"Nerede kaldı bu çocuk?"

"Gelecek abi. Bana bir hafta kadar bekleyin demişti. Daha bir hafta olmadı."

"Ne bir haftası! Üç ay, bir yıl, on yıl... Ne kadar sürerse sürsün, o gelene kadar bekleyeceğiz!"

"Sen nasıl istersen abi. Biraz daha zamana ihtiyacı var demek ki. Gelecek, bugün yarın gelecek."

Denizin suları, yaşanan onca katliama rağmen inadına sakindi. Ama onlar, denizi görecek halde değildi. Saatlerdir yollara bakıyorlardı. İkisi de hava kararmadan gitmeleri gerektiğini biliyordu; ama ikisi de 'gidelim' demeye cesaret edemiyordu. Yunus belki gelemeyecekti, hatta belki ölmüştü. Sonuçta günlerdir ondan haber alamıyorlardı. Kesin olan tek bir şey vardı. Ömer ve Faruk, Yunus gelene kadar her gün, öğlen saatlerini o sahilde bekleyerek geçireceklerdi.

***

Çantalarımızı son kez kontrol edip bahçeye çıktık. Herkesi karşıma alıp konuşmaya başladım.

"Arkadaşlar, bazılarımız ilk defa dışarı çıkacak. Şimdiden söylemeliyim; dışarıda göreceğiniz şeyler, hiç hoş olmayacak. Buna hazırlıklı olun. Temel bir kuralımız var. Bu kuralı asla ihlal etmeyeceğiz. Ben aksini söylemediğim müddetçe, arabadan asla inmeyeceksiniz."

Çantaları arabanın bagajına attık, Elif ve Cansu arkaya oturdu.

"Zeki, sürücü koltuğundan uzak dur. Yoldakilerden dolayı değil de, sen kesin bir yere çarparsın."

"Yunus Bey özel şoföründen memnun değil mi efendim?"

"Arabayı buraya kadar vurmadan getirebildiğine çok şaşırdım. Allah'tan şansımız yaver gitti."

"Anahtar burada. Senin şoförlüğünü görelim o zaman." anahtarı bana attı.

"Memnuniyetle..."

Anahtarı alıp kontağa takarken Zeki, bahçe kapısını açmaya gitti. Arabayı çalıştırdım, Zeki'ye işaret verdim. Kapıyı açıp arabaya atladı. Gün, yavaş yavaş doğuyordu.

"Hava ne kadar açık..." Elif, uzun süredir ilk defa, okula ilk geldiğim zamanlardaki pozitifliği ve coşkusuyla konuşmuştu.

"Allah, yolumuzu da açık etsin." dedim.

"Âmin."

Sokaklar, hem yürüyen hem de yerde yatan cesetlerle doluydu. Yolun kapanmasına fırsat vermemek adına elimden geldiği kadar hızlı kullanıyordum.

"Emniyet kemerlerinizi bağlayın."

Bu uyarıyı yapmak zorundaydım, çünkü önümüze uzanan yolda cesetlere çarpmak zorunda kalabilirdim.

"Şehir merkezinden bir an önce çıkmalıyız." Zeki'nin tedirginliği sesine yansımıştı.

Ana yola ulaşana kadar, bazı yerlerde cesetlerin arasından geçmek zorunda kalmıştım. Çarptığım cesetler yüzünden arabanın kaputu hasar görmüştü, sallanıyordu.

"Cesetlere çarpmaca oynamıyoruz Yunus, dikkat et." Şoförlüğüne yaptığım eleştiriye bozulduğu, ses tonundan anlaşılıyordu.

"Sorun yok, şehir merkezinden uzaklaşıyoruz."

"Az ileride, yol arabalarla dolu, nasıl geçeceğiz?" dedi Elif.

"Bu şehir karantinaya alınmıştı, birkaç kilometre ötede bir bariyer vardır muhakkak. Oraya kadar çevre yollarından gidelim, yollar müsait olunca gene ana yola döneriz. Ana yoldan uzaklaşmak pek mantıklı değil, ama başka seçeneğimiz yok."

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin