VIII. ZAFER ALBAY

1.1K 94 112
                                    

"Eğer sadece yaşamak uğruna kararlar alırsak, yaşamamızın ne anlamı kalır?"

Arabayla yola devam ediyorduk. Yaraya bastırıp kan kaybını engellemeye çalışıyordum, Ömer sadece yola bakıyordu. Aradan fazla bir zaman geçmemişti ki, tel örgülerle çevrilmiş bir alan ve tam merkezinde kubbe şeklinde oldukça büyük bir yapı gördük.

"Hazineyi bulduk Ömer, çok uzun sürdü ama sonunda bulduk."

Söylendi.

"Ararken karşımıza çıkmaz, başka bir şey ararken çıkar."

"Artık burada olduğunu biliyoruz. Yakınlarda bir yer vardır mutlaka."

Dürbünle etrafa baktım, gözüme bir bina ilişti. Fazla büyük değildi, tek katlıydı. Çok uzak sayılmazdı.

"Şu tarafta bir yapı var, orayı deneyelim."

"Tamamdır, az kaldı Yunus. Sabret, pansuman yapınca bir şeyin kalmaz."

"Geçince bir şeyi kalmaz diyorsun."

Hafifçe sırıttı.

"Rahatlatmaya çalışıyorum sadece."

Sırıtmaya çalıştım ama yaramın sızısı izin vermedi.

"Tam da ihtiyacım olan şey... Anne şefkati."

"Hepimizin ihtiyacı var ona." dedi, yüzü düşmüştü.

Omzuna dokundum, anlaşılan annesinin acısı geçen yıllara rağmen hâlâ yüreğinin en derinindeydi. Konuyu değiştirmeye çalıştım.

"Hadi kardeşim, abimi daha fazla bekletmeyelim."

***

Binanın önüne geldik. Kapının üstündeki tabelada, Alay komutanının binası olduğu yazıyordu. Arabadan indik, tüfeğimi aldım.

Ömer'e hazır olmasını işaret ettim. Silahını kapıya doğrulttu, ben de kapı kolunu tutuyordum. Üçe kadar sayıp hızla kapı kolunu indirdim. Kapı açılmamıştı.

Ömer, tüfeğinin dipçiğiyle kapı koluna sert darbeler indirmeye başladı. Eğer kapının arkasında birileri varsa, kesinlikle duymuşlardı.

Kapının kolu fazla dayanmadı, kilitle beraber düştü. Kapıyı hızla ardına kadar açtı, görünürde hareketlilik yoktu. İçeri girip kapıyı çektik. Genişçe bir binaydı. Tam karşımızda, etrafı süslenmiş, her iki yanına büyükçe çiçek iliştirilmiş bir oda vardı.

"Albayımızın odasında illâ bir ecza dolabı vardır, oraya gidelim."

"Ecza dolabı yetecek mi?" diye sordu Ömer.

"Ameliyat etmeyeceksin, pansuman yapacaksın alt tarafı."

"Burası neden kilitliydi acaba Yunus? Birileri sığınmış olmasın?"

"Alay komutanının binasına mı? Zannetmiyorum. Hem sen kapılarını kırmana rağmen üzerimize çullanmadıklarına göre, kimse sığınmamış."

Odanın önüne geldik. Silahımı doğrulttum, Ömer yavaşça kapıyı araladı. Karşımızda albay, üniformasını giymiş vaziyette makamında oturuyordu. Kafası koltuğuna yaslanmış, havaya ifadesizce bakıyordu. Hemen arkasındaki duvarda kan izleri vardı. Masasının üstünde bir zarf, yanında bir kalem, kalemin sağ tarafında içi izmaritle dolu bir kül tablası bulunuyordu. Zarfın üstünde, 'Zafer albaydan hiç kimseye' yazıyordu. Koltuğunun hemen yanında, yerde bir tabanca vardı. Anlaşılan albay, üniformasını giymiş, son sözlerini 'İntihar mektubu' adı altında dile getirmiş ve kendini öldürmüştü.

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin