XXI. GELECEĞE YATIRIM

840 65 55
                                    

 "Yitirdiğim umudu buldum gözlerinde..."

"Siz de kimsiniz?" diye sordu karşımızdaki yabancı, yüzündeki en belirgin ifade şaşkınlıktı.

"Biz de sana aynı soruyu sormak üzereydik, yalnız olan sensin sonuçta." dedim.

"Ben..."

"Tanışma faslını sonra hallederiz. Buradan çıkmana yardım edeceğiz." dedi abim.

"Teşekkür ederim."

"Ömer'le Zeki'nin yanından ayrılma, silahını alabilir miyim?"

Adam, tereddüt edip geri adım attı, silahını sımsıkı tutuyordu.

"Söz veriyorum, çıkınca teslim edeceğim."

"Size neden güveneyim?"

"Seni öldürmek isteseydik sence de şuan kafanda bir delik olmaz mıydı?" dedi Ömer.

Adam, çaresizce silahını Ömer'e uzattı.

Abimi takiben hedef noktamıza ilerledik, dükkânın cam kapısını tüfeğinin sırtıyla kırıp içeri daldı.

"Temiz. Ahsen, sıra sende."

Ahsen, fenerini çıkarıp raflara göz gezdirdi. Abimle birlikte hemen yanındaydık. Ömerler, arkamızda, dükkânın önünde yabancıyla birlikte bekliyordu.

Dükkânda açılmadık çekmece, bakılmadık raf kalmamıştı. İçi boş saksılar, gübre çuvalları, tohumlar... Tohumları saksılardan birine koyup abime döndü.

"İşimize yarayacağını düşündüğüm her şey burada. Fideler bakımsızlıktan ölmüş, ama tohumlar varken onlara ihtiyacımız yok."

"Kutlarım, iyi iş çıkardın. Arkadaşlar, hazırlanın; çıkıyoruz. Ahsen ve Yunus haricindeki herkes giriş katına inip temizlesin. Telsizinizi açın, işaretinizi bekleyeceğiz. Atış serbest, hızlı olmalısınız. İşaretinizle omzumdakini bir daha otoparka çevireceğim. Ardından hep birlikte kamyonete koşacağız. Malzemeler sizde."

"Anlaşıldı."

Abim ve Ahsen'le beraber lokantaya girdik. Abim, otoparkı gören camlardan birini indirip RPG'yle mevzilendi.

Binada birbirinin peşi sıra silah sesleri yankılanıyordu. Bir dakika içinde telsizden gelen sesle beraber abim bağırdı.

"Dikkat! Ateş ediyorum!"

Camdan çıkan roket binaya hareket eden cesetlerin üstünden geçip bir araca isabet etti. Yoğun gürültü ve ışık huzmesiyle beraber göğe kara dumanların yükselişine şahit olduk.

Koşar adımlarla aşağı inip diğerlerinin yanına yetiştik. Otoparktan gelen düzinelerce cesede ateş ederek kamyonete ilerledik. Yabancıyla beraber aracın ön koltuğuna geçtim; abim, direksiyonu rotamıza çevirip gazı kökleyerek bizi son süratle çukurdan çıkardı. Dikiz aynasını düzeltti.

"Adın ne?"

"Hüseyin."

"Ben de Faruk. Anlat bakalım Hüseyin, kimsin?"

"Eskiden askerî pilotluk yapıyordum, Ankara'dan gelen emre istinaden askerlerimle birlikte buraya, Samsun'a geldim."

"Uçağın nerede?"

"Uçakların tamamı sınırlara yönlendirildi. Bana verilen görev, piyade olarak buraya gelmemdi. Kesin talimatlarımız vardı... Pek hoşlanmayacaksınız. Herkesi öldürmekti kısaca. Belli ki salgının yayılmasını engellemek için, kontrolü eline alana kadar devletin politikası buydu. Ben de hoşlanmadım. Ama emir komuta zinciri hoşnutluğa göre işlemiyor. Bir karakolda omuz omuza çatıştığımız polisleri öldürmeye gelmişti sıra. Gelen en rütbeli kişi ben değildim, askerlerim yüzbaşımızın emriyle polisleri öldürecekken görevimden istifa edip baş komisere durumu ilettim. Bana hain diyebilirsiniz, ama kararımdan zerre kadar pişman değilim.

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin