XIX. PAZARLIK MASASI

709 70 25
                                    

 "Beyefendiyi duydunuz, kimse silahına dokunmayacak."

"Durmanızı rica etmek zorundayım."

Bize duyurabilmek için sesini yükseltmişti ama kelimeler ağzından oldukça yumuşak ve içten çıkıyordu. Sanki o esnada arkasındaki adamlar bize silah değil çiçek doğrultuyordu.

Abim, mırıldandı.

"Ne oluyor? Neden durduk?"

Üzerimdeki şoku bir an önce atmalıydım. Herkes bana bakıyordu.

"Beni iyi dinleyin. Üç deyince Zeki, silahını doğrultuyorsun. Doktor, sen Zeki'nin yanındasın ama abimden de sorumlusun. Metin abi, sen de MG3'e geç."

"Lütfen sorumlu kişi araçtan inebilir mi?"

Adamın ikazlarını dikkate almadan konuşmaya devam ediyordum. Abim, şaşkın gözleriyle beni süzüyordu.

"Hazır... Bir... İki... Üç!"

Birkaç saniye içerisinde herkes olması gereken yerdeydi. MG3, araçlara çevrilirken silahlar bir anlığına oraya yönelmişti, ama hiçbiri ateş etmeye cesaret edememişti anlaşılan.

Kasadan atlayıp yavaş ama geniş adımlarla önde duran adama doğru yürümeye başladım. Başımı hafifçe yukarı kaldırıp omuzlarımı açmıştım. Dudaklarımdan sıcak bir tebessüm yayılıyordu. Abimi hastaneye yetiştirmeliydim, kaybettiğimiz her saniye aleyhimizeydi.

Kamyonetin ön kapısının yanında durup kapıya tıkladım. Ömer, kapıyı açtı ve yanımda belirdi. Yabancıya yaklaşıp usul usul konuştum.

"İnşallah yolumuzu kesmenizin mantıklı bir açıklaması vardır."

Adam, gülümseyip bana doğru iki adım attı. Nefesini suratımda hissediyordum, gözlerimin içine baktı.

"Biraz kaba bir muhabbet başlangıcı oldu, kırılıyorum ama."

Güldüm.

"Suratıma birkaç tüfek doğrultan adam mı bana kibar olmayı öğretecek? Bana amacını söyle ki, ağır makineli tüfeğin arkasındaki asabi adam sizi yanlış anlamasın."

Yüzündeki gülümseme daha da artmıştı, yapay bir ifade katıyordu çehresine.

"Acelemiz yok, muhabbet edecek zamanımız var. Ama önce silahlarımızı indirsek?"

"Önce silahlarını indirsen?"

Sırıtıp cevap verdi.

"Neden önce ben indiriyorum?"

Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan adama doğru bir adım daha attım. Ayaklarımızın ucu birbirine değiyordu adeta. Attığım adımla Ömer, silahının namlusunu adama doğrulttu.

"Çünkü yolumuzu kesen sizsiniz. Çünkü önce siz silahlarınızı doğrulttunuz. Çünkü adamımın sabrı taşmak üzere."

Son cümlemi söylerken arkamı dönmeden işaret parmağımla Metin'i gösterdim.

Adam geriye doğru küçük bir adım atıp yutkundu. Besbelli yaptığından pişman olmuştu. Adamlarına dönüp silahlarını indirmelerini işaret etti.

"Benim adım İlker. Kiminle müşerref oluyorum?"

Önce bana uzattığı eline, sonra yüzüne baktım. Elini ısrarla havada tutuyordu. Tokalaşırken göz temasını koparmadım.

GECENİN KARANLIĞINDA: SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin