5.BÖLÜM "HAVAALE"

480 92 11
                                    

                5.BÖLÜM "HAVAALE"

    Ay'ın aydınlattığı, yıldızlarla ihtişamını koruyan gökyüzünün, yerini; sisli, yağmurlu, soğuk, fırtınalı bir iklim ele geçirmişti. Gökyüzünün değişimi de tıpkı insanların ruh hali gibi evrimden, evrime geçiyordu. Sanki bir akşam evinde oturuyor, sessiz sakin bir şekilde bir elinde kahve diğer elinde ise gayet, duygusal ve etkileyici bir roman okuyorsun cam kenarında. Ertesi gün ise büyük şehirde, insanların arasında bir karmaşaya katılıyorsun ve şiddetli bir şekilde yoğun olan iş temposu seni bekliyormuş gibi...ve sonunda bu iş temposuna dayanamayıp deliyorsun, içinden insanlara öfke kusmak geliyormuş gibi. İşte gökyüzü gecenin sessizliğinden, ertesi sabahın yoğun yağışına kadar böyle bir değişim yaşamıştı.

Genç adam ailesine, günaydın demeden, kahvaltı yapmadan çıktı dışarıya. Yürüyordu. Durmadan yürüyordu. Sonra birden bire koşma isteği doğdu içine. O şiddetli yağmurun iğneleyici bir şekilde bedenine değmesine rağmen, koşarken canın yanmadığını hissediyordu. Dün, eve geldiğinde babasının ona dediği ve gece boyunca aklında çıkmadığı cümle tekrar tekrar kulaklarında çınlıyordu.

Doktor, hastalığının tedavisi için Amerika'ya gitmemizi söyledi oğlum. Okul işlemlerini de hallediyorum. Hafta sonu Amerika'ya uçuyoruz.

Her şey güzeldi dün aslında. Babasının o cümlesi değiştirmişti ruh halini genç adamın. Diyecekti ki annesine "Anne biz bugün Beren'le güzel bir vakit geçirdik. Anne inanabiliyor musun? İlk defa kötü bir halde değilim bugün." ama olmadı işte.

***

Sınıfa girdiğinde herkesin ona baktığını gördü. Emir. Bakışlarıyla genç adamı tartaklıyordu resmen. Beren, ifadesiz bir şekilde ona bakıyordu. Ama bir saniye, tebessüm mü etti o? Ve...herkesin bir saniyeliğine dikkatini çekmişti Epilepsi Beyin. Sessiz bir şekilde sırasının yanında bulunan askılığa yöneldi ve yağmurdan sırılsıklam olmuş olan montunu çıkartıp astı. Çantasını yanına kimsenin oturmayacağını tahmin ederek yanında ki sandalyeye koydu. Hiç beklemedi anda, hiç beklemediği biri yanına gelmiş ve onu tehdit edici bakışlarla süzmeye başlamıştı. Emir.

"Beren söyledi bana, yanına yaklaşmışsın, benim yokluğumdan faydalanmaya çalışmışsın falan. Ne oluyor lan sana?" beyninde vurulmuşa döndü genç adam. Çünkü öyle bir şey olmamıştı, Beren onunla dertleşmek istemişti. Kendi savunmaya çalıştı ama...

"Öyle bir şey olmadı biz sadece..." hoca geldi. Emir sırasına geçti.

"Günaydın arkadaşlar. Biraz geç kaldım...hadi bakalım. Kitaplarınızın 94. sayfasını açın..." herkes kitaplarını açmış hocaya odaklanmışken, bizimkisi bir yandan Emir'e, bir yandan Beren'e bakıyordu. Kafası çok karışmıştı. Her şey üst üste geliyordu; babasının Amerika'ya gitme planı, Beren'le yakınlaşması ve bunun üzerine bu olay Emir'in kulağına yanlış bir şekilde gitmiş olması. Bir şey oldu o anda. Genç adamın başı dönmeye başladı. Terliyordu. Yutkunmaya başladı. Ondan sonrası karanlık...

***

Gözlerini aralamaya çalışıyordu genç adam. Ama birbirine takılmış olan kirpikleri ve geçirdiği ani baygınlık onu engelliyordu. Yapabilirsin. Halsizdi. Gözlerini aralamayı, zoraki de olsa başardığında, sol tarafında koluna bağlı bir serum torbası, sağ tarafında ise koltuk oturduğunu fark ettiği annesi. Kızıl Prenses. Ağlıyordu.

"Anne!" kafasını elleriyle desteklemiş yere bakarak göz yaşlarını akıtıyordu annesi. Sesi çok güçsüz bir şekilde çıktığı içi duymamıştı annesi. Tekrarladı.

HASTALIKLI AŞIK (1.KİTAP/ +18)Where stories live. Discover now