GÜL DÖNÜMÜ

40.2K 1.3K 429
                                    

AY'A SIĞINAN MEFTUN II-GÜL KOÇAK

*
Amansız ve acımasız çığlıklarımın sessizliğini, büyük yutkunuşlarımı, canım acır diye bekleye bekleye aldığım soluklarımı hiç unutmadım. Nasıl unuturum ki? Büyüye büyüye öldüğüm, zamansızca da toprağın dibine gömdüğüm ne varsa tüm bunların evladıydı. Her şeyin bir sebebi vardı. Olmak zorundaydı, yoksa burada kalmak zindanın kapısını kendi üzerime kilitlemekti.

Kaç genç kız babasını zindan olarak tasvir edebilirdi ki? Elbette ablasını her gün döven, erkek kardeşine dokunmayan, annesini insandan saymayan bir genç kız! Hiç unutmam, bir kere babama, "Kaç çocuğun var?" diye sormuştu Remzi amca. Babam da böbürlene böbürlene, "Bir evladım var." demişti. O sırada kan akışımı durduracak bir biçimde kolumu tutuyordu. Evladı diye saydığı erkek kardeşimdi, Yusuf. Babam kızlarını insandan sayar mıydı ki evlattan saysın?

Ben kadın olduğumu unuta unuta büyümüştüm.
Ben insan olduğumu öle öle görmüştüm.

Sonra bahar gözünü açmaya başladığı vakitlerin birinde, ablamdan kalma elbiselerin birinin içinde küçük dünyama babamdan habersiz birini almıştım. Canım acımasın diye ağır ağır aldığım, sakındığım nefeslerin her birini bir anda çekivermiştim içime. İhtiyacım olduğunu bildiğimdendi belki.

Aylardan Eylül'dü. Yapraklar sararmıştı ve gün, hiç olmadığı kadar güzeldi. Sanki sabah tokat yememişim, dünyada ilk defa insan olmanın ne demek olduğunu sözlük anlamından öte bir şekilde biliyormuşum gibi bir gündü.

Canla başla kazandığım üniversitemde hocaydı.

Aramızda dokuz yaş vardı. Sanki sıra dağları aşmış yıllar vardı. O yıllarda ben ölmüş, sonra tekrar dünyaya gelmiştim. Aramızı aşan dağları bir türlü geçememiştim.

Saçları uzundu ama hep at kuyruğu yapardı. Gözleri elmas gibiydi. Dudakları dolgundu, bileğine hep kısa bir fular bağlardı. Görmüştü, geçirmişti. Genç yaşına rağmen, benim babamdan daha çok tecrübesi vardı, biliyordum. Otuzuna ramak kalmıştı, babamınsa elli beşine. Oysa benim uzun saçlı sevgilim, babamın yaşı kadar ülke gezmişti. Babamsa Limon Mahallesi'ni koskoca bir kıta bellerdi.

Bense onun gördüğü, adımladığı topraklarda yetişmiş basit bir Gül'düm. Onun gibiler benim toprağıma bilmeden ayak basar, tohumumu çiğnerlerdi. Onun gibiler bin çeşit çiçek bahçesine girmiş, bin çeşit de gül görmüşlerdir. Onun gibiler...hiç onun gibi değildiler.

Ama onun gibiler, hiç de bizden değildiler.

Parmaklarında kalmış boyaları ruhumdan çalınmış renkler için feda etti. Eylül'ün birinde, ansızın bir sessizliği ile tüm fırtınamı ayağımın dibine düşürdü.
Toprağımda bitmiş bir Gül'düm. Büyüdüm. Bir babanın gölgesinde süzüldüm. Ablam kendi kör kuyularına bin güneş sığdırırken benim kuyum penceresiz kaldı.
Eylül birinde, kuyumun içine bir eylül yaprağı düştü. "Gül ne istediğini bilmiyor." diyordu yaprağın üzerinde. Oysa biliyordum.
Aşk istiyordum.
Özgürlük istiyordum.
Kadın olduğumu hatırlamak istiyordum.
Ben toprağımın altından çıkabilmek istiyordum.
Ben artık biri tarafından görülmek istiyordum.

Benim uzun saçlı adamım, ilk defa yanılıyordu.
*
"Gül," diyor saçları birbirine karışmış bir vaziyette hemen karşımda dikilirken. Soluk soluğa çıkıyor ismim dudaklarından. Benim ismim hiç bu kadar çok solukla can bulmuş muydu? Üzerindeki tişörte bulaşmış renkli boyalara dikiyorum gözlerimi. "Ne işin var burada?"

"Sizi görmek istedim." Ah! İnsan aşık olmaya utanmıyor da ufacık bir isimle hitap etmekten mi çekiniyor? Ne garip şey şu insan olmak.
"Beni yarın görecektin." Gülmeye çalışıyor ama beceremiyor.
"Evet," diyorum. "Herkes gibi."
Anlam veremiyor. Gözlerime dikiyor bakışlarını, yudum yudum içiyorum gözlerinin mavisini. İçim buzdan kente dönüyor.
"Herkes gibi," diye tekrar ediyorum. "Herkes gibi yarın sizi görebilecektim ama ben herkes gibi olmak istemiyorum."
*

İşte Gül Koçak'ın hikayesi de böyle başlıyor. Telefondan yazdığım için pek zamanımı almadı kendileri, hatta birinci bölümü de bitirdim bu sayede; kısa hikaye olması da cabası. Burada sizinle dursun istedim Gül. Çünkü öyle heyecanlandırıyor ki beni. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizleri bekliyorum, tam da burada.
çok sevgi.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin