İlk Işıklar.

10.2K 978 316
                                    

Demin yanlışlıkla yayınladım ancak bölümde eklemeler var o yüzden okuyanlar için söylüyorum ki, son kısma tekrar göz atın.

Göğünü tanıdığım, sokaklarını bildiğim, yerdeki tüm taşlarını ezberlediğim bir şehirde güneşin doğuşuna ilk defa şahit oluyorum. Oysa ömür sayılabilecek bir süre zarfında burada bulunduğumu biliyorum. Yıllar, mevsimler geçiriyorum. Nasıl bir güneşin yokluğunu hissetmiyorum?

Belki bağlanmış gözlerim, güneşin siyah olabileceğine inanmayı çok istemişti. Ben de onu kırmamıştım.

Bakışlarım aynadaki yansımamda dolanıyor. Bakışlarım, kendime çok yabancıymışım gibi hissettiriyor. Gözleri mi parlıyor? Dudaklarım kırmızı. Ama kandan değil. İlk defa değil. Saçlarım bugün daha canlı. Yolunmamış. Bakışlarım ümit dolu. Göğsümde umutsuzca kanat çırpan o kuş bile bugün benimle konuşabilecekmiş gibi bakıyor.

Üzerimde alışık olmadığım birkaç parça kıyafet var. Boran, sabah saatlerinde Reyhan'dan bunları istediğini söyledi. Ne diyeceğimi öylesine bilemedim ki, teşekkür etmedim.

Saçlarımın örüyor, ucuna da paket lastiği bağlıyorum. Alnımda gezinen bir parça saçı kulağımın arkasına atıyorum. Burada olduğum gerçeğini hala kabul edemiyorum. Ayak direyen olduğumu hala idrak edemiyorum. Evet, ben başardım diyemiyorum. Ben kendime gücü hiç yakıştırmıyorum. Sen hep yenildiğini sandın çünkü. Bir kere olsa dahi kazandığını söylemediler sana.

"Gül? Hazır mısın?"

Kapının arkasından duyulan sesi elimi ayağıma dolaştırıyor. Kendimden utanarak başımı çeviriyorum aynadan. Onun görmeyeceğini bilerek baş sallıyor, kapıyı aralıyorum. Onu görmenin bana yaptıkları, karnımı ağrıtıyor. Bunun mümkün olmayacağına inandırmıştım oysa kendimi. Sevmek bu kadar kolay olamazdı. Ama işte olmuştu. Acı veren her şey kötü olmalıydı. Ama olmamıştı. O karşımda duruyordu, ona bakmak bana acı veriyordu. Çok güzeldi.

"Hazırım." diyorum bakışlarımı yüzünden kaçırarak. Kafamdan geçenleri görmesinin endişesi yanaklarıma ateş basıyor.

"O halde gidelim."

Beni önüne geçirirken parmakları belimi destekliyor. Karnım içe göçüyor. Utanmasam yere düşüp bayılırım, biliyorum. Hafifçe yutkunuyorum. "Okul?" diye soruyorum. Benim gitmiyor olmam onunki kadar sorun çıkarmıyor ama Boran orada hoca.

Benim hocam.

"İzinliyim," diyor Boran. "Yıllık iznimin bir kısmını kullanacağımı söyledim. Sorun çıkmayacak."

Afallıyorum. Ağzım açılıyor, kapanıyor. Tek bir cümleyi bile doğru dürüst kurabileceğime güvenmiyorum. Fakat nefesim kırgınca boğazımı zorluyor. Düşünülmek.

Bir kere Yusuf babamdan mahallede oğlanların babasıyla katıldığı futbol turnuvasına katılmasını istemişti. Yusuf oğlan olduğu için istekleri hep yerine getirilirdi. Babam tamam demişti. Aynı gün babama karne almak için benimle gelip gelmeyeceğini sormuştum. O zamanlar babamı sevmeyi denerdim. Çok bir şey yapmamıştı. Sadece saçımı çekmiş, benden hiçbir şey isteyemezsin sen demişti. O zamandan bu yana düşünülmek kavramı hakkında kafa yormamıştım.

Arkamı dönüp ona sarılmak istiyorum. Kollarım yetişsin, kollarımın yetişmediği yerde fazlalık göz yaşları bana destek olsun istiyorum. İçimde kaynayan kazandaki şeylerle baş edemiyorum. Ona alışıyor ve bununla ne yapacağımı bilmiyorum.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin