Güneş.

11.6K 1K 239
                                    

"...İnsan bir güldür-dedi-hükmü bir mevsim.
Tanrı toprağının yaşını size versin."

Şükrü Erbaş

Ellerim kendimi susturup içime kustuklarımla dolu. Bu yüzden kendimi bile sevemiyorum ben. Ayaklarım gitmediğim yollar için bana küs. Kulaklarım tıkadığım gerçekler yüzünden kızgın. Ruhum, ağlıyor.

Çiçeksiz bahçelerle dolu göğsüm, hiç heyecanın tohumuyla tanışmadığı için sırtını dönmüş ban.

Gecem ağlamakla geçiyor. Yusuf'u kollarım arasında yatıştırıyorum sabaha dek. Saçlarını okşuyorum. Öpüyorum. Ağlamamak için ısırdığı dudağından akan kanın çarşafıma bulaşmasına izin veriyorum. Gün doğana dek, dudağımıza ilişmiş hüzün mührü varlığını sürdürüyor.

Yatağı toparlarken gözlerim aynadaki bana çarpıyor. Üzerimde astarı kalın, tülden çiçekli bir elbise var. Bu elbisemi çok severim. Bunu ne zaman giysem kendimi güzel hissederim. Amaçsızca bunu diliyorum. Bugün güzel hissedeyim, üzerime dolmuş olan tüm çirkinlerimi bırakayım istiyorum.

Saçlarımı açık bırakıyorum. Hatta yetmiyor bir de kenardaki ufak eşarbı kurdele niyetine saçımın tepesinde düğümlüyorum. Sanki kederim bir uçurtma olmuş göğü boylamış gibi davranıyor olmam sinirlerimi bozuyor.

Her şeyimi hazırlayıp odadan neredeyse kaçarcasına çıkıyorum. Evde matem havası var. Annem oğlunu toprağa vermiş gibi ağlıyor. Sanki gerçekten toprağa verse bu kadar ağlamazdı diye düşünüyorum. Kapının eşiğindeki döşekte otururken gözlerini bana çeviriyor. "Sakın ha!" diyor. "Kimseye söyleme. Hele bir duyulsun ne ederiz biz?"

Kocan her gece başka bir kadının koynuna giriyor, anne. Herkes bunu biliyor. Sen kalkmışsın insanlardan söz ediyorsun.

Ses etmeyince olduğu yerden kalkacakmış gibi davranıyor. "Öldürür baban bizi," diyor. "Birine söylediğini duyarsa bizi öldürür."

"Zaten bir öldürmediği kaldı," diyorum kendime mani olamadan. "O da olsun. Ne olur?"

Susuyor.

Çantamı sıkıca tutarak evden çıkıyorum. Bu evden çıkmak bana birçok şey hissettiriyor. Her defasında daha özgür hissediyorum bu evden çıkarken. Akşam olup da eve döndüğümde ise daha tutsak. Nasıl mümkün oluyor bilmiyorum. Ama karnımda tutamadığım kadar çok ölü var. Biliyorum.

Otobüse binip okula gidene dek gökte uçmadığı kadar çok kuş uçuyor göğsümde. Hatta sarı otlarla kaplı olan tarlalar bile çiçek açıyor sanki. Kendime kızıyorum. Yusuf'un ne halde olduğunu düşünüyor ve mutluluğuma hemen gölge düşürüyorum. Onu alıp buradan kaçmak istiyorum. Çünkü burada kaldığım her gün, onlardan birine benzemekten korkuyorum.

Otobüsten inip okula giriyorum. Avuçlarım çoktan terlemeye başlıyor. Hatta kapıdan adımımı attığım an, yere çökmek istiyorum. İnsanın heyecandan kalbi ağrır mı? Oysa sadece bir defa görmüştüm onu. Fakat sanki asırlar boyu görmüşüm de araya bir gün girince tahammül edememişim gibi hissediyorum.

"Yine yakaladım seni!"

Sinem arkamdan sesleniyor ardıma dönüp bakmaya fırsat bulamadan kolunu omzuma atıyor. "Ne güzel olmuşsun sen!" diyor şakıyarak. Yanağımı sıkıyor. Saçımı okşuyor. "Kırmızı nasıl yakışmış."

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin