Rüzgarlı Gök.

10.7K 1K 367
                                    

Kendimi hep tek renkten ibaret görmenin diğer her şeyden daha az karmaşık olduğunu düşünürdüm. Hislerim, zihnim, gülüşlerim, ağlayışlarım...Tekti. Birdi. Gülümserken yüzümde buruk bir ifade olurdu mesela. Çünkü bu gülüşün eski versiyonu bir ağıttı. Aynı topraktan çıkmış iki çiçek. Birbirine benzerdi. Belki tamamen değil. Ama yine de yapraklarının ayaları aynı yöne bakardı. Buna alışmıştım. Bunun dışına çıkarsam halim ne olurdu?

İşte çıkıyorum.

Yüreğimde telaşla bağıran bir çocuk var. Elinde renk renk boyayla topraklarımın üzerinde koşuyor. Bana ağıtlarımla gülüşlerimin aynı olmayacağını söylüyor. O çocuk sırtına kanat takıp uçmadan önce bana bir sürü renk bırakıyor. Ellerimde renkler, yüreğimde bir sürü kuşla ne yapacağım ben, bilmiyorum. Kuşlar özgürlük ister.

Nasıl verilir, bilemem.

Karanlık bir odadayım. Tek başımayım. Hava çoktan karanlık. Bu karanlıkta evde olmayışım bana ne hissettirmeli, onu da bilmiyorum. Korkuyorum ama ilk defa korkarken bile cesur hissediyorum.

Kenarda duran telefona bakıyorum. Boran aramak istediğin biri olursa diye gitmeden bırakmıştı. Elim telefona gitmek istiyor. Yusuf'tan haberdar olmak istiyorum. Annemden. Kimi arayacağımdan emin olamıyorum. En sonunda yine telefonu alıyorum. Leyla'nın numarasını ezberimden çeviriyorum.

Boğazımda haşlanmış, soğumayacağından emin olduğum bir yarayla soluklanıp bekliyorum.

İlk üç çalışta açmıyor. Ama ben tam umudu kesmişken Leyla'nın kısık sesi telefonda yankılanıyor.

"Buyurun?"

Hafifçe öksürüyorum. "Leyla," diyorum. "Benim. Gül."

Leyla birkaç saniye sessiz kalıyor. "Gül?" diyor sorarcasına. "Nereden arıyorsun sen beni?"

Anlatmaya mecalim yokmuş gibi hissediyorum. Sanki anlatsam yine yaşar, yine düşer, yine ağlarım. Fakat yine düşsem de yine kalkacağımla ilgili daha fazla umut beslerim artık. Yine ağlasam yine gülebileceğime daha çok inanırım.

"Evde değilim," diyorum. "Ben...okuldan bir..." boğazım acıyor. "...hocamın yanındayım."

Leyla'nın sessizliği bu sefer biraz daha uzun sürüyor. Hattın ucundaki soluklarını duyabiliyorum.

"Gül?" diye soruyor. "Ne oluyor? Sen...onun yanında mısın?"

Kimden bahsettiğini o da ben de biliyoruz. Birkaç gün evvelki konuşmamızın hatıraları şakaklarımdan sızmaya çalışıyor.

"Babamın başka bir kadından çocuğu oluyor," diyorum bir çırpıda. "Mahallede duyurdu. Oğlanmış. Annem çok kötü oldu Leyla. İlk defa bu kadar kötüydü. Dayanamadım..."

Leyla keskince soruyor. "Ne yaptı?"

Yanıtı geciktirmiyorum. Ona daha kötülerini yaptı, biliyorum.

"Tokmakla dövdü," diyorum. "Sokağın ortasında."

Burnunu çekiyor. Leyla hep sessizce ağlar. Babam zorla öğretti bunu ona. Sesli ağlayınca hep saçından sürüklerdi. Leyla da sessiz ağlamayı öğrendi.

"İyi misin?" diyor. Sesi titriyor. "Nasıl gittin oraya? Güvende misin Gül? Leo ve ben gelebiliriz. Gece uyudu ama onu Lena'ya bırakırız. Gelelim mi? Neredesin?"

Kendi içimde, kendi kendime ezilip bükülüyorum. Zihnim bağıra çağıra ağladığı vakitlerin içinde nefes alıyor ama tek bir an olsun ses çıkartmıyorum. "Hayır," diyorum. "Güvendeyim. Ben...iyiyim Leyla."

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin