Kırık Dal.

9.4K 876 593
                                    

Hayatım, önümde bir basamak var zannedip öne attığım adımların düşüşlerle sonuçlamasıydı. Sürekli inişleri olan bir hayat yaşıyor olabilirdim, bununla bir derdim yoktu. Fakat bazen, tüm bu düşüşler içimde büyüyen düşleri kesip atacak kadar sert oluyordu. Bununla mücadele edemiyordum. Bununla mücadele ederken, kendimden eksiliyordum.

Dünya bugün farklı dönmüyor.

Güneş bugün farklı doğmuyor.

Bulut bugün farklı durmuyor,

Zaman, bugün farklı akmıyor.

Ama ben, hissediyorum. Ben bugün farklı hissediyorum. Ellerimde hissediyorum. Gözlerimde. Dudaklarımda. Kelimelerimde. Nefeslerimde. Hücrelerime ulaşan kanın, geri dönütünün güç oluşunu hissediyorum. Dünya, sanki tüm bunları fark edermiş de ona göre hareketini sürdürür gibi geliyor bazen. Ama işin aslı, farklı olan tek şey benim. Benim farkındalığım. Benim harekete geçişim. Benim aldığım soluk aynı. Fakat ben, aynı değilim.

Ya da öyle zannediyorum.

Sabahı zor eden bir sancıyı şafağa kadar taşıyorum. Yattığım yerden kıpırdayamıyor, yanan boğazıma bir türlü nefes alma şansı vermiyorum. Gün ağardığında, sıkıntının geçeceğine söz veriyorum. Bu gece başımı yastığa daha huzurlu koyacağımı söylüyorum kendime. Başarabilme ihtimalimi ilk defa sıfırın üzerinde tutmak, göğsümde bu zamana dek şişmeyen bir balonun göğe doğru havalanmasına neden oluyor. İşte bu kadar imkansız ve işte bu kadar da olasılıklı geliyor bir şeylerin düzelebilmesi. İlk defa.

Dün geceyi düşünüyorum. Tüm akşam boyunca benimle nasıl ilgilendiğini. Saatlerce beni konuşturduğunu. Ben konuşurken bir kere bile cümlemi bölmeyişini. Gözlerimin içine bakışını. Boran'ın sözcüklerini. Önemsendiğimi. Beni nasıl gördüğünü bilmiyorum. Yardıma muhtaç olduğum için mi böyle şefkatli? Yoksa yaralarım gerçekten de endişelendiriyor mu onu? Ruhum, tüm yolların üzeri karalanmış bir harita. Fakat Boran, haritaya gerek bile duymuyor. Ellerimi saçlarıma atıyorum. Orada kıyı boyu gezinen nefesini tekrar hissedebilmeye çalışıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Hemen ardımda olmasını istemek yanlışken nasıl bu kadar doğru hissettiriyor?

Dün geceyi düşünüyorum, tekrar. Yüzünü zihnimde canlandırmak zor olmuyor. Bir fırça darbesi yetiyor onu anımsamama. Aslında az çok biliyorum ki Boran Yavuz, benim göğsümde aşamayacağımı düşündüğüm dağların ardında nice güneşler olduğunu gösterdi bana. Şimdi gecenin en karanlık vaktinde yumsam gözümü, çehresini kimse silemez zihnimden.

Elimde tuttuğum küçük, basit kameraya bakıyorum. Sonra saate çeviriyorum gözlerimi. Zamanım gitgide daralıyor. Göğsüm de.

"Gül?" Boran içeri girerken kapıyı tıklatıyor ve hafifçe yerimden zıplıyorum. "Bunu yapmak zorunda olmadığını bininci defa söylemek için buradayım." Yüzünde boş bir gülümseme var. Sanki beni gülümsetmek istiyor, işte öyle güzel bakıyor.

Derin bir nefes alıyorum. "Bunu yaptıktan sonra gerçekten devam edebilirim," diyorum. "Sen..." Öksürüyorum. "Sen bana bunu söyledin. Şimdi benim kanıtlamam gerek."

"Kendini kanıtlaman için kendini feda ediyorsun."

Beynimin içinde devinen şimşek o anda çakıyor. "Bu zamana kadar ettiğim kadar değil."

Ve benim zihnimdeki şimşek, onun gözlerine yansıyor. Kısa bir an gözlerini yumuyor. Öyle bir yumuyor ki sanki söylediğime tahammül edememiş gibi bir hali var. "Bu zamana kadar ettiğin kadar değil." Cümlem dudaklarında yansıyor.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin