iyi-leş-mek.

7.8K 748 410
                                    

Ruh taşıyamayacağı kadar çok yara aldığında beden yatağa düşer diyor bir yerlerde. Fiziki ve ruhani yorgunluğu bağlayan ufak bir ip varmış arada. Hep deriz ya, ruhum yorgun diye. Ruh yeterince yorulmadan beden yatağa düşmezmiş. Eğer böyleyse uzun bir süre boyunca komada kaldığımı söyleyebilirim kendi bedenim için. Aldığım yaraları icabına bakamadan yeni yaralar aldığımdan, ruhumun da bir asetat kağıdı misali aldığı tüm yaraları yarınlara ilettiğinden uzun bir süre bedenimi kaldıramamıştım o yataktan. Neyi istiyordum, neyi biliyordum? Yorgunluk dilimde bir ezgiydi ama ben asla kalktığım vakitleri hesaba katmıyordum. Bir gün oradan kalkabileceğime mi inanmıyordum yoksa bunun hayalini kurmayı kendime hak görmüyor muydum? 

İnsan garipti, aldığı yaralar için kendisini suçlardı; o yarayı nasıl taşıdığını değil, neden ayağa kalkamadığını sorgulardı. İnsan kendini alır, yerden yere vururdu. Bu zihinle baş başa olmak, geleceğe dair olan umutların üzerine bir gölge düşürüyordu işte.

Hala aynı hayale layık olduğumu düşünmüyorum. Hala gecikmiş olduğumu biliyorum. Yapabileceklerim ama yapamadıklarım omzumda bir yük gibi duruyor. Babamın geceler boyu uğraştığım resimleri yırttığı anılar aslında benim baktığım pencereye bir perde oluyor. Bir anda onu düşünüyorum. Mezarına gitmek gelmiyor içimden. O toprağa bir damla gözyaşı dökemem. Sanki ağlasam toprağını ıslattım diye o tabutun içinden çıkar, yine döver beni; öyle geliyor. Akıl işte.

Boran elbisemin iplerini bağlarken aynadan onu izliyorum. Yutkunuyorum. "Ne yapacağımı bilmiyorum." diyorum. "Kendimi hiç...hiç senin yanına ait görmedim. Sana bakarken bile...bakmaya hakkım yok gibi gelirdi. Şimdi...annenin yanına gideceğiz...oraya da ait hissetmeyeceğim çünkü..." Sözcüklerin arasında durmadan nefesleniyorum. Söyleyeceklerimi toparlamak zor geliyor. Yanlış bir kelime, yanlış bir cümle ya da onu benden uzağa itecek herhangi bir şey. Söyleyeceklerim hep bunlara sebep olacakmış gibi geliyor.

Boran ipin üzerindeki düğmeyi ilikleyip omzumdaki saçlarımı arkaya doğru çekiyor. Onu aynadan pürdikkat izlememe rağmen bakışlarını saçlarımdan ayırmıyor.

"İnsanoğlu işte," diye mırıldanıyor. "Ben de seni kendi yanıma ait görüyordum ama bunu sana yapmak bencillik gibi geliyordu."

Kaşlarım çatılıyor. "Neyi?"

Bir süre sessiz kalıyor. Saçlarımı örmeye başladığını fark ediyorum. Üzerindeki beyaz gömleğin kollarını kıvırmış, becerikli elleri saçlarımda hızla dolanıyor.

"Göreceğin tonla güzellik var," dedi. "Sanki...önünü kapatmak gibiydi bu. Yaşayacağın onca anı varken senden dokuz yıl geçmiş bir adama takılı kalmak gibi. Sanki seni alıkoyuyor gibi. Çalıyor gibi."

Dudaklarımı birbirine bastırırken aynadan hala onu izliyordum. Örgümün yarısını bitirmişti. Tel tel olmuş saçlarım sıkı bir düzenle ellerinde ilmekleniyordu. Gözlerimi ondan ayıramıyorum; güzelliği kalbimi acıtıyor. Bir şarkıyı çok sevip defalarca dinlediğim, dinlerken de kendimi ağlarken bulduğum bir anın içinde hissediyorum.

Bakışlarımı ondan ayırmadan konuşuyorum. "Asıl ben böyle hissediyorum," diyorum. "Bana takılı kalan sensin. Bilmediğim, görmediğim o kadar çok şey var ki. Bugün...bugün ya seni rezil edersem?"

Örgüyü sıkılaştırıyor. Ona toka vermem için elini uzatıyor. Bileğimdeki lastiği çıkarıp eline koyuyorum. 

"Biliyor musun, bunu aşman gerek." Dalgın bir biçimde konuşuyor olsa da ses tonu biraz sert çıkıyor. "Kendini küçümsemeyi bırakman gerekiyor. Baş kaldırdığın şeyi görmen gerekiyor. Gül, sen kendini kurtardın, farkında değilsin. Şu an yeni doğmuş bir bebekten pek de farkın yok. Öğreneceğin, göreceğin o kadar çok şey var ki. Şansım varsa bunları sana ben gösteririm, seninleyken tekrar öğrenirim. Yıllarca bir yerde kilitli kaldın sen buna rağmen...ben senden bir şeyler öğreniyorum. Her gün, sana her baktığımda. Bazen gözlerin öne düşüyor, dalıp gidiyorsun. O an elime kalem alıp seni çizmeyi deniyorum. Beceremiyorum. Her defasında gözlerinde takılı kalıyorum. Sürekli başka bir şeyi anlatıyor sanki. Sana kulak vermeyi öğreniyorum. Bir insan sadece bir noktaya saatlerce bakarak nasıl ağlar, onu görüyorum."

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin