İlk Gül.

9.9K 956 376
                                    

İçimde devirdiğim masaları bir kere bile işitmedim. Ne annemden ne babamdan. Masal nedir onu bile bilmem ben. Ama şimdi yalvarıyorum. Bir masalın baş kahramanı olmak için yalvarıyorum. Çektiğim acıların sebebi olan kötü kalpli bir kralın elinde mahsur kalmış olmayı ve sonsuza dek mutlu olacağım o kurtuluşu bulmak için yalvarıyorum.

Sesimi bir yerlerde unutmuş gibi suskunum. Boran da suskun. Öyle suskun ki, birden paniğe kapılıp hala burada mı diye bakmaya ihtiyaç duyuyorum. Hala burada, benimle.

Radyodaki manidar şarkı değişiyor. Aramızdaki sessizliğin üstünü örten müzikler, bir ninni gibi geliyor. Başımı omzuna koyup orada nefes alsam ses etmeyeceğinden adım kadar eminim.

Hava yavaş yavaş kararıyorken kirpiklerim kuruyor. Hüznüme yine aynı renkte bir perde çekiyorum.

"Ben gideyim." Gönülsüz bir şekilde olduğum yerde toparlanıyor o esnada da sızlayan yaramı dert etmiyorum. Tenime bir şifayı kabul etmiş gibiyim. Sonsuza dek iyi olacağım, yoksa haksızlık ederim.

Boran başını yaslamış olduğu koltuktan bana doğru dönüyor. "Daha iyisin," diyor. "Kirpiklerin kurumuş." Gözleri gözlerime takılıyor ben de hep aynı şarkıyı çalan o plak gibi gözlerinin önünde dört dönüyorum. Utancımı plağın çizik olduğunu söyleyerek yeniyorum.

"Kurudu," diyorum. Sesim boğuk. "Geçti."

Bir süre birbirimize bakmayı sürdürüyoruz. Ben kendimi bu kadar cesur hissettiğim için biraz utanıp hafifçe öne eğiyorum bakışlarımı. Ta ki Boran arabayı çalıştırıp, "Nerede oturuyorsun?" diye sorana kadar. Kanımın damarlarımda devinişini hissediyorum o an. İçinde bulunduğum küçük dünyanın kapılarını dışarıya açmışım da yel yemişim gibi üşüyorum.

"Ben giderim," diye atılıyorum. "Çok uzak değil."

Mavileri taviz vermiyor. "Mühim değil, Gül. Şu karşıdaki ev desen de bırakacağım."

Telaşın kıyısında, ağa takılmış bir balık gibi çırpınmamak için kendimi zor tutuyorum. Keşke evimden, yurdumdan hatta kendimden utansam diyorum. Keşke ailemden utanmasam. Ama içimde onlarla gurur duyan hiçbir zerre yok. Olan zerrelerin üzerinde de babam gezdi.

"Lütfen," diyorum. "Tek başıma gidebilirim."

Elim kapının kulpunda asılı bir halde duruyor. Boran'ın bakışları parmaklarımın ucunda, boya kalmış tırnaklarımda geziniyor. Utancımın beli daha da bükülüyor. Parmaklarımı alıp saklamak istiyorum. Sanki o parmaklarıma baktığı vakit dün gece kağıda ne çizdiğimi görebilir gibi, ürküyorum.

O an gözlerimde nasıl bir çaresizlik varsa Boran sadece başını sallıyor. Radyoda çalan şarkı, hüznümün üstündeki perdeye ok misali çarpıyor.

"Sabah olsun bak, açarız perdeleri
Bizi korkutan gölgeler yavaş yavaş kaybolur gider.
Sabah olsun bak, açarız perdeleri
Bizi korkutan o sesler yavaş yavaş susar ve biter."

Boran zihnimin ucundaki ipi yakalamış gibi bana bakıyor. "Sabah perdeleri açmış ol, Gül." diyor. "Yaprakların güneş görsün."

İçimi titremeye almış gibi başımı sallıyorum. O an söylediği her şey, göğsümdeki deli deli atan damarlara saplanıyor. Boğazımda güç kalmamış, sesim heyecandan geçilmiyor. Sadece arabadan iniyor ve neredeyse koşa koşa uzaklaşıyorum.

Heyecan insanı nasıl da başkalaştırıyor! Hızla çağlayan bir nehir gibi hissediyorum. Durmadan yağmur veren bir gökyüzü gibi. Yıllar boyu bereketi eksik olan toprağın aniden verimli olması gibi. Sanki ben bir anda okyanusların dev dalgaları, hızla koşan bir kalbin geride bıraktığı nefes, ileride bulduğu kan oluyorum. İçimdeki bahçelere baharın sonsuz olmadığını anlatamıyorum. Biliyorum ilk defa sokağa oynamaya çıkan bir çocuğa havanın elbet kararacağını anlatmak zor.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin