Savrul-mak.

9.8K 986 355
                                    


Beni toprağıma bağlayan ne varsa...Köklerim, can suyum, rüzgarım, güneşim, eksile eksile yitirilen sevgim. Aynada yüzüme çarpınca kaçan bakışlarım, üzerime dökülen yağmurlarım...Şimdi siz eksik hissetmeyin kendinizi. Zamanı suçlamayın, gücünüzde aramayın başarısızlığı. Beni bu topraktan koparmak için ne yapıldıysa var gücünüzle savaştınız. Beni toprağıma ait kıldınız. Ben bu toprakta büyüdüm. İlk çiçeğimi burada verdim. Eksilerek çoğalmak diyorlarmış buna, onu bile tattım. Fakat bu toprak artık dar geliyor. İnancım içimde patlıyor. Duvarlarım lekeleniyor. Kırgınlaşıyorum kendime. Çiçeklerim sığmıyor diye koparıyorum onları. Bunca zaman bundan mı kaybettim ben? Bu yüzden kendi isteğimle toprağımdan çekiliyorum artık. Müsaade ediyorum, kendime. Yanlış toprakta bekledim bir ömür. Şimdi köklerimden, suyumdan, rüzgarımdan, güneşimden vazgeçiyorum.

Kendi toprağımı aramaya çıkıyorum.

İlk defa denenen karma bir tohum gibi hissediyorum kendimi. Bu zamana kadar beklenmedik bir şekilde başarısız olmuş bir tohumum ben. Başka bir toprak çare olur mu diye kimse düşünmüyor. Tohum kaçar mı toprağından? Firar ediyorum işte.

O topraktan firar etmeye karar verişim, Boran'ın gözlerine baktığım; kelimelerini duyduğum vakitlerin birinde gerçekleşiyor. Zihnimde uzun zamandır açılmayan bir kapı varmış, kapının önünde bir anahtar buluyorum yıllar sonra. Hissettiniz mi daha önce? Ne getireceğini bilmediğiniz bir şeyle karşı karşıya kaldığınızda boğazınızı yakan, karnınızı düğüm düğüm eden şeyi...Düşecek miyim, bilmiyorum. Düşsem eskisi gibi kanar mı; karar veremiyorum.

Ama bir kere de kendi isteğimle düşeyim istiyorum.

"Ben..." Dudaklarımdaki kuruluk konuşmama mani oluyor. Dilimle ıslatıyorum dudağımı. Yutkunuyorum, kuvvetle. "Ondan nefret ediyorum."

Boran'ın gözleri, gözlerimle çarpışıyor. İki ucu birbirine bağlı olan o ip kopuyor. Fırtına diyor ki, yağmur kapıda. Gözlerim diyor ki, bekleyemeyeceğim daha fazla. Bu itirafı yapmanın ağırlığıyla hiçbir organım, hücrem mücadele edemiyor.

"Bana yaptıklarından nefret ediyorum. Kardeşime yaptıklarından nefret ediyorum. Leyla'ya yaptıklarından nefret ediyorum." Annem için de üzülüyorum. Ama söylemeye hep utanıyorum. Annem ne zaman baş kaldırmak istedi ki?

"Ama dik duramıyorum. Ben dik dursam, babam belime bir sopa geçiriyor." Acımasızlaşıyor kelimelerim. Hatıralar yavaş yavaş canlanıyor. Hatıralar yavaş yavaş içimi yakıyor.

"İlk defa o sopa beline geçirilirken itaat etmedin, Gül." Boran, gözlerime öyle bir bakıyor ki daha önceki tüm kırgınlıklarımda, en önde izlemiş yaşadıklarımı; belli. "Buradasın." Eliyle yukarı doğru kalkıyor, avucumu çeviriyor. "Buradasın çünkü bu sefer boyun eğmedin. Bu bir adım. Bu büyük bir adım. Şimdi kim sana denemediğini söyleyebilir?"

Göğsümü bir nefesle şişiriyorum.

"Şimdi kim bu gözlere karşı dik durabilir?"

Öylece karşımda duruyor. Ama bir insan böyle dururken bu kadar güzel olmayı denememeli. Alnına düşen buklesi, yanık teni, kirpiklerinin uçları, sakalları, gergin dudakları. Yüzüne her bakışımda yeni bir şeyi fark edebilecek kadar özenle biçimlendirilmiş duruyor karşımda. Utanıp başımı çevireyim diyorum, nasıl yapılır böyle bir güzelliğe baş çevirmek; yediremiyorum kendime.

Ufacık bir dokunuş can buluyor çenemde. "Kaçırma gözlerini." Nefesleniyor. "Haydi, biraz uyu."

Aniden biten konuşmamız bir yandan hayal kırıklığına uğratıyor beni. Öte yandan kalbime dinlenme izni verdiği için de seviniyorum. Zavallım, daha fazla dayanabilecek gibi durmuyor.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin